Trabzon M.Ö 756 yılında kurulmuş bir şehirdir. Konumuyla olsun, jeopolitik yapısıyla olsun; insanın inatçı ve tuttuğunu koparan özelliğiyle olsun her dönemde önemini, itibarını korumuştur.
Zaman zaman popilaritesini yitirse de stratejik bir şehir olarak varlığını devam ettirecektir.
Bu kadar kıymetli bir şehrin ekonomik yapısı hiç bir zaman güçlü ve istikrarlı olmamıştır.
Lojistik açıdan merkeze uzak olması, altyapının yetersiz olması; maliyetlerin de yüksek olması nedeniyle şehirde sanayi gelişememiştir. Hayvancılık için ise yeterince alan yoktur. Geriye bir fındık kalıyor. Verilen taban fiyat nedeniyle, elde edilen gelir, maliyeti karşılamıyor. Külliyen zarar. Geriye TURİZM kaldı. Trabzon için gerisi yalan.
Trabzon turizm de önce Ruslarla tanışmış, maalesef işi fırsatçılığa çevirmek isteyenler nedeniyle, bu işi de yüzüne gözüne bulaştırmıştır.
Şimdi ise, Körfez turizmi yöremiz için büyük bir şanstır. Daha önce yaşananlardan ders alınmamış olacak ki aynı tutum ve davranışlar devam ediyor. Kısaca, başıboşluk ve denetimsizlik bütün ihtişamıyla ortalığı kaplamış.
Allah'ın bir lütfu olarak bize bahşedilen Uzungöl çadırkente dönüşmüş. Fiyatlar ise el yakıyor, bir facia.
Trabzon turizmini Çaykara'yla Uzungöl'e sıkıştırarak küçülttüler. Olayın bu noktaya gelmesinde, Of ve Çaykara lobisinin olağanüstü etkisi ve baskısı vardır. Şehir dinamikleri de bu etkiyi, baskıyı bir türlü kıramadı. Normalde şehirlerde her şeyin etkisi Batı'dan Doğu'ya doğrudur ama TRABZON hariç.
Yıllardır şehre batısında ya da başka bir yerinde Of ve Çaykara hariç gezilecek, görülecek bir yer yok muamelesi yapıldı, el birliğiyle. Akçaabat'ın bir Hıdırnebi Yaylası vardır. Onu yok etmek için seferberlik ilan ettiler ve başardılar da.
Şimdi yerinde yeller esiyor.
Tonya'nın hemen üstünde FOLEYA var. Turizm açısından muhteşem bir yer. Atilla Ataman çok ciddi bir yatırım yapmış. Doğayı koruyan mimaresiyle, kullanmış olduğu birinci sınıf malzemeyle, ticari kaygıdan uzak örnek bir turizm tesisi yapmış. Diğer taraftan, zamanında çok tartışılan Beşikdağ Projesi. Tesisi gezmeden ben de "Bu tesisin burada ne işi var?" diyenlerdenim. Zirveye çıktığınız zaman muhteşem bir manzarayla karşılaşıyorsunuz. Ortam sizi başka bir dünyaya götürüyor. Körfez ülkelerin vatandaşları buraları görmeden ülkelerine dönerlerse yazık olur. Tesislerden ayrılırken "İyi ki yapmışlar!" diyerek saygı duyuyorsunuz.
Tesisin yatırımcısı ve işletme sahibi Selçuk Esiner bölgemizin insanı değil. Cesaret göstermiş, inanmış, güvenmiş çok ciddi yatırımlar yapmış. Devamındaki otel ve diğer yatırımlarla harcadığı para, belki de, elli milyon EURO'yu bulacak. Birkaç yüz EURO yatırım yapanların kahraman ilan edildiği bugünlerde kurulduğundan bu zamana kadar Büyükşehir Belediye Başkanları gitmemiş. Vali Bey'ler "Buraya bu kadar yatırım yapılmış, nedir!" diye merak etmemiş. Bürokratlar "Bize ne?" demiş, siyasiler de gitmeyince herkes kaçmış; yok saymış.
Tesisleri görünce "İyi, yerinde duruyorlar." dedim. Eskiden Turizm İl Müdürlüğü vardı. Şimdilerde yok. Haksızlık etmeyelim: Belki de "Tarihi binalara nasıl sıva yaptırırım?" diyerek araştırma yapıyordur.
Turizim İl Müdürünü yollayın: Ne Parma Yaylasını, ne Karadağ Yaylasını, ne Sis Yaylasını ne de Çal Mağrasını bulabilir. Aynı endişeyi ilçeler için de duymuyor değilim. Atamayla gelen turizm müdürünün yaptığı iş bu kadar olur. Turizmin doğru kişiler ve doğru kafalar tarafından yönetilmediğine bir kez daha şahit olduk.
Son söz: Bu şehir doğusuyla, batısıyla, güneyiyle ve kuzeyiyle bizim. Bize her yer TRABZON.
Trabzon maalesef hergecen gün geriye gidiyor doğru kişilerle yonetilmiyor