Sanmayın ki başkaca ayakları yok. Var.
Hem de istemediğiniz kadar!
“Yoksa bir sirk numarası mı?” diye de düşünmeyin. Değil…
Günümüzde öz çıkarları söz konusu olduğunda hak, hukuk, ilke, etik tanımadan hedefe kitlenen (kırkayakların) çoğunluğunun ortak özelliğidir “Tek Ayak Üstünde Kırk Yalan”
Hele yazılısıyla-sözlüsüyle-görseliyle, şanlı medyamızda bunun ustaları çoktur. Düşünsenize, efendiye şirin görünüp nemalanmak adına; tek ayaküstünde kırk yalanın belinin büküldüğü bir ortamda, kırkayaklar tamı tamına 1600 yalan söyleyip, bir de üstüne takla atmakla ödevli kılınmışlar!
Ülkelerin ve milletlerin tarihinde ak koyunla kara koyunun kesinlikle birbirinden ayırt edildiği olağanüstü dönemler vardır. Kişiler hatta kurumlar gerçek kimlikleri ile ortaya çıkarlar. Tam yirmi üç yıldır medyamız tüm kurumlarıyla, kamuoyu önünde, koca bir resmigeçit yaptı! Ve halen yapmaya devam ediyor.
Kamu karşısında olayları izleyip, değerlendirirken basının kendisi de, kuşkusuz tarihin ve kamuoyunun değerlendirme süzgecinden geçmekte, kendi sınavını vermektedir. Vakti zamanı geldiğinde, günahı ve sevabı ile yaşadığımız günlerin tablosunda hak ettiği yeri bulacaktır. Şimdiden medyayı terazinin kefesine oturtmakta bir yarar yok.
Ancak, kamuoyu karşısında ayaküstü kırk yalan sıralayanlara da meydanı boş bırakmanın da alemi yok!
Açık konuşalım; Uzunca bir zamandır medyamızın kimi kalemşörleri, akıl almaz bir küstahlık, ahlakla bağdaşmaz bir vurdumduymazlık, vicdan kaldırmaz bir umursamazlıkla, içinde cebelleştiğimiz olağanüstü koşulların yarattığı kısıtlamalardan yararlanarak, yakalarını bırakmayan aşağılık komplekslerini doyurmakla meşguller.
Bükemedikleri eli öpmenin, sözüm ona makyavelist kurnazlığıyla “Saraya selam… küfüre, iftiraya, yalana devam” mantalitesi içerisinde savunmasız insanlara saldırmak alçaklığının sayısız örneklerini ortaya koyan, üstelik utanç verici uygulamalarını bir kahramanlık menkıbesiymiş gibi şişinme vesilesi yapan bunlar.
Olmayan vicdanlarını karartıp, kaşını, gözünü beğenmedikleri herkesi, bölücülük ve vatan hainliğiyle suçlayıp, düzmece raporlarla sansürcü başına jurnalleyen bunlar.
Haber verme hakkını kullanırken gözaltına alınan saygın ve yetkin gazetecileri, yargıçlardan önce yargılayıp, neredeyse engizisyon mahkemesi kurma cüretini gösterenler bunlar.
Meslek arkadaşlarının yanı sıra, kendi borularını öttürmeye olanak tanımayan gazete, dergi, radyo ve televizyonları, kara çalıp, sağa, sola gammazlayan bunlar…
Olay ve olguları kendi amaç ve istekleri doğrultusunda ters yüz ederek okuyucu ya da izleyicisine ulaştıran “gerçek bulandırıcılar” yine bunlar.
Tabii meydan boş oldukça… Karanlıkta uçuşan yarasa misali, gerçeğin üzerine abanıp hayasızca kemirmekten kendilerini alamıyorlar!
Pekiyi, ya ortalık ışımaya başlayınca?
Yaşayıp göreceğiz!
Sevgiyle, dostlukla.