Ülkemizin az olan değerlerini birer birer kaybediyoruz.
Dik duruşunu hiç kaybetmeyen sımsıcak yazılarıyla ruhumuzu zenginleştiren sevgili Nihat Genç abimizi de kaybettik.
Ankara’ya her gittiğimde hep uğradığım Kızılay’da takıldığı kahvede beklerdim cesur yüreği.
Saat 2’ye doğru gelirdi; biraz memleketten konuştuktan sonra SEVDALUK adlı kitabımı imzalayıp ayrılmıştım.
Kimseye boyun eğmeden güzel yüreğiyle vatanına bağlılığını ilke edinen bu cesur adam, ruhundaki derin ve samimi hassasiyetleri yürekten hisseder anlatır ve yazardı.
Sözde milliyetçiler, sözde Müslümanlar keşke onun kadar samimi olabilselerdi.
Geçen yıl Ankara’da ki fotoğraf sergimde, fotoğraflarıma bakarken söylediği cümleyi hiç unutmadım; ‘Bu memlekette senin yaptığın kıçınla kuş tutmak gibidir Varol!’
Kitabıma önsöz yazmasını istediğimde onun bu kuzeyin coğrafyasındaki hasletlerini hep düşündüm.
Yazdığı önsöz yürektendi; dokunduruyordu sisteme…
Bizde birilerine yaranmak için çıkarmıyorduk bu kitabı.
Nihayetinde bizde Maçka Değirmendere Vadisinin bir çocuğuyduk.
Volkan Konak gibi, Nihat Genç gibi…
Bu ayrılış gününde sevgili Nihat abinin kitabım için yazdığı önsözü paylaşıyorum sizinle...
HAYDEE!
Varol, Trabzon'dan genç sanatçı arkadaşım. Ne zaman katledilen sahilimiz, dağlarımız, yaylalarımızın endişesine düşsem Varol'un fotoğrafları ağır kederimi temize çeker, bir nebze kurtarır beni.
Varol'un yorulmak bilmeden neredeyse her gün her hafta elinde makinesi yaylalara dağlara vurmasını kıskançlık ve hayranlıkla izlerim. Ne güzel fotoğraflar onlar, her biri gerçek bir sanat eseri.
Yaylalarımız, çayırlarımız, dik tepelerimiz, ninelerimiz eski evlerimiz ve pencereleri ve önünde oynayan çocuklar kimi doğal, kimi mizansenle bizi hatıralarımıza derin hasretimize sürükler.
Varol'a çok saygı duyuyorum, çünkü 'hasretimizi' tazeliyor. Karadeniz'in dağları, yaylaları, köylüsü, ninesi, çocukları, yolları, ormanları henüz ölmedi; bütün sıcaklığı neşesi ve coşkusuyla halen yaşıyor diyor.
Karadeniz'in dağlarını köylerini hep aynen Varol'un gösterdiği gibi görmek istiyorum.
Bu dağların köylerin ormanların yaylaların biz yazarlarda manevi baskısı çok fazla. Yakılıp yıkılıp katledilip yok edilmeleri karşısında çaresiz kalmak vatani görevimizi yapamamak bizleri kahrediyor.
Ve Varol, hepimizin bu vicdani yükünü eşsiz fotoğraflarıyla biraz hafifletiyor. Bize toprağımızı, köyümüzü, kökümüzü çok çarpıcı mizansenlerle hatırlatıyor.
Köyümüzü, dağlarımızı, yaylalarımızı terk etmenin üzüntüsüne değil gururuna çağırıyor. Varol'un fotoğraflarını gördükçe hangi Trabzonlu köyüyle yaylalarıyla övünmez? Kendi kendine işte ben bu toprakların çocuğuyum, demez. Varol'un fotoğraflarına ne zaman baksam içim içime sığmaz. O yaylaların ormanların eşsiz güzelliği varlığı dünyanın bütün sorunlarını bana unutturur, hemen yarın, ilk uçak, ilk otobüsle hemen geleyim, derim.
Varol'un fotoğrafları hepimize bir çağrı! Köylerimizin çağrısı! Yaylalarımızın dağ yollarının çağrısı! Ve ne güzel…
Ve yürekli cesur kadınımızı anlatıyor fotoğraflarında.
İçinde yaşadığı hayatın, ailenin, toplumun her ayrıntısına güçlü duruşuyla şekil veren Karadeniz kadınını...
Bu bereketli ve cömert topraklardan nice ozanlar, şairler, yazarlar, ressamlar, nakkaşlar, sinema sanatçıları, folkloründen nice dansçılar beslendi. Estetik ve sanat anlayışımızı yitirmeye başlayıp uzaklarda aradığımız günümüzde, bu zenginliğin kendi içimizde, insanımızda, günlük yaşamımızda olduğunu tüm şiirselliğiyle gözler önüne seriyor Varol Uzlu.
Trabzon'dan bir fotoğraf sanatçısının günden güne güzelleşen, ustalaşan sanatçılığını fotoğraflarına dalıp giderek izlemek, sağol Varol, çok...
Sende hep varol Gara Nihat…