TFF ŞANTAJ’A NASIL BOYUN EĞDİ?
Türkiye uzun bir süredir bir yandan yerel seçimleri, diğer yandan da Trabzonspor-Fenerbahçe karşılaşması sırasında ve sonrasında çıkan olayları konuşuyordu. Yerel seçim geride kaldı ama Trendyol Süper Liginde oynanan maçın yankıları devam ediyor. TFF iki hafta süreyle Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na sevkleri yapmadığı için siyasete teslim olduğu algısını güçlü bir şekilde hissettirmişti. Seçim bittiği gibi sevkler hemen gerçekleştirildi ve ardından da PFDK adeta yangından mal kaçırır gibi kararları dün açıkladı. Alınan kararlar ise tam bir skandal niteliğindeydi. Çünkü Fenerbahçe’de forma giyen İrfan Can Eğribayat ve Jayden Oİosterwolde gili taraftarlara saldırıp, yumruk ve tekme atmayan ama kışkırtıcılık görevi üstlenen iki isme 1’er maç cezaya hükmetti. Nasılsa iki futbolcu da Fenerbahçe’de yedek soyunuyor ya, verilen cezalar büyük tepkilere neden olmaz diye düşünülmüş belli ki… Trabzonspor yardımcı antrenörü Egemen Korkmaz da rakip futbolculara saldırmasına rağmen o da eşitlik sağlansın diye 1 maç kulübeye çıkmama ve 13 bin lira da komik sayılacak para cezası aldı. Bu kararların eyyam koktuğunu söylemeye gerek var mı?
***
KARARLARIN TÜMÜ EYYAM KOKUYOR
Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu, Trabzonspor’a tam 6 maç seyircisiz oynama cezasıyla birlikte 3 milyon lira da para cezasını uygun gördü. Ayrıca bazı tribünlerdeki taraftarların elektronik biletlerine el konulmasına hükmetti. Bir de anons sisteminde ev sahibi takımı destekleyici sözlerden dolayı da 112 bin lira para cezası geldi Bordo-Mavili takıma… Buraya kadar normal karşılanabilir. Çünkü maç içinde saha yabancı maddelerle doldu taştı, maç sonunda da sahaya taraftarlar indi ve bunun ağır cezalandırılması gerekiyordu. Peki ya Fenerbahçe’nin taraftar döven futbolcuları için ne karar alındı. Taraftarı adeta linç girişiminde bulunan Bright Osayi Samuel’in ise ceza görmesine gerek olmadığına karar verdi. Zaten maçta sahaya giren taraftara karate yapan Batshuayi, yine olayların en önemli aktörlerinden Mert Hakan Yandaş’ın PFDK’ya sevkine bile gerek görülmemişti. Fenerbahçe’den 1’er maç ceza gören iki futbolcusunun da yedek soyunması ve ilk 11 futbolcuları olmaması ilginç değil mi? Taraftarı linçe girişen isimlerden bir kısmı disipline bile sevk edilmezken, biri ise sanki hiçbir şey yapmamış muamelesi görüyor. Bu mu adalet? Tek kelimeyle rezalet!
***
ALİ KOÇ’UN TEHDİTLERİ İŞE YARADI DEMEK!
Ali Koç, Fenerbahçe’nin başkanı olduğu süre içinde bir kez bile şampiyon olamadı. Geçen sezon lige çok iyi başlayan takımları, sonradan tel tel dökülmüş ve Galatasaray ipi göğüslemişti. Koç, artık şampiyonluk görmek isterken, tüm güçleri arkasına almayı ve her türlü fırsatı kullanma yoluna gitmekten geri durmuyor. Trabzonspor maçından sonra yaşanan olayları fırsata çevirmeyi bildi. Haftalardır takımı ligden çekme tehditleri yaptı, kulübü Olağanüstü Genel Kurula davet etti. Ve 2 Nisan tarihini seçti, karar için… Şov yaparcasına statlarında 30 bine yakın üyenin katılımıyla bir genel kurul gerçekleştirdi. Bir kere başarısızlığını örtecek ve taraftarı arkasına alacak argümanları çok iyi kullandı. Yakında yapılacak seçimli genel kurul için şansını artırdı. Diğer yandan da TFF’ye şantaj yaptı. Ligden çekilme tehdidinin blöf olduğunu, böyle bir cesaretinin olmadığını tüm Türkiye bilmesine rağmen sanki inanılmış gibi yapıldı. Sonuçta da dağ fare doğurdu. Fenerbahçe ligden çekilmeme kararı verdi. Belli ki bu karar alınmadan önce, hatta genel kurul devam ederken, TFF ile de irtibatlı olarak verilecek cezaların pazarlıkları yapıldı. TFF’de neredeyse bu kulübün sözde futbolcularına ceza vermeyerek, Ali Koç’un çirkin şantajına boyun eğdi. Fenerbahçe istediğini aldı ama bir kez daha kaybeden Türk futbolu ve adalet oldu.
Bir kez daha gördük ki, bu Mehmet Büyükekşi, TFF başkanları arasında Yıldırım Demirören ile birlikte en eyyamcı, en hesapçı, en kötü, en berbat, en korkak, en politikanın oyuncağı başkan olarak ismini tarihe kazımış oldu.
Unutulmayacak!...
***
TRABZONSPOR NE YAPACAK?
Trabzonspor bu kararlardan sonra ne yapacak? Yönetim nasıl bir tavır almalı? Kuşkusuz herkesin bir görüşü vardır. Kimi şahinleşir, kimi güvercin olur bu noktada… Bordo-Mavili kulübü yönetenlerin yaptığı sert açıklamaların ve istifa davetlerinin hiçbir işe yaramadığını gördük. Ancak Borsa’ya kote bir kulüp olarak Fenerbahçe başkanı Ali Koç gibi çirkin ve çıkarcı bir tavır ortaya koyarak, “Ligden çekiliriz” şantajına başvurması tarihi kimliğine de yakışmaz. Dağ fare doğurduğunda kamuoyu karşısında utanmaktansa böyle yolları denememeli… Ama hakkını yasal olarak tüm yollarla aramalı… Bundan sonraki mücadele tam anlamıyla ve gerçekçi bir şekilde orta vadeli olmalı… Anadolu kulüpleriyle, TFF’den rahatsız olan tüm kulüpleri ve taban birliklerini arkasına alarak, imza kampanyasıyla birlikte Mehmet Büyükekşi ve şürekasını olağanüstü genel kurula götürme başarısı göstermeli… Yine kirli futbol düzeninden rahatsız olanlarla örgütlü bir şekilde, bu güzel oyunu doğru yönetebilecek bir başkan ve yönetim etrafında bütünleşerek, TFF ile birlikte tüm kurullarına hakim olabilecekleri bir süreci yönetmeyi bilmeliler. Bunun başarılmasıyla birlikte, Türk futbolunu gerçekten kurtaracak projelerin hayata geçmesi yönünde kararlar alınmasının önderi olmalı…
Yoksa sert açıklamalar, beylik sözlerle ancak ego şişirilmenin ötesinde hiçbir hedefe varılmamış olur.
Trabzonspor’u yönetenler, TFF’yi ve onun kurullarını seçimle gönderecek iradeye sahip mi?
Onu da bekleyip göreceğiz.
***
BU SONUÇ AKP VE ORTAKLARI İÇİN HEZİMETTİR
Yerel seçim sonuçları Adalet ve Kalkınma Partisi için kendi tarihleri açısından her halde en büyük hayal kırıklığıdır. Bu parti politika hayatına atıldığı ve yüzde 34 oyla yüzde 65 milletvekilini bünyesine toplayıp tek başına iktidarı aldığı günden itibaren ilk kez bu kadar kötü bir tabloyla karşılaştı. OJ dönemde yüzde 10 barajı işine gelmişti ve sonuçta oy oranına göre çıkardığı orantısız milletvekili ile birlikte çok başarılı kabul edilmişti. Ama yıllarca yüzde 40’ın hiç altına düşmeyen, bazen yüzde 51’leri zorlayan bu parti açısından kaybedilen onca belediyenin yanında, büyük kentlerin çoğunda açık fark yemeleri ve oy oranlarının da yüzde 35 civarına düşmesi kuşkusuz tam bir şok etkisi yaratmıştır bu parti kurmaylarında ve tabanında…Adalet ve Kalkınma Partisinin bu tablosu birçok yerde MHP ve Büyük Birlik Partisi ile seçimlere girmesine rağmen tam bir hezimet olarak yorumlanmalıdır. Kuşkusuz bu sadece Adalet ve Kalkınma Partisi için değil, Cumhur İttifakı paydaşları için de aynı sonucu içerir…
***
SONUCUN SEBEBİ ERDOĞAN VE BAHÇELİ’DİR
Bu yenilginin sebepleri noktasında ilk adres Cumhurbaşkanı ve AKP Genel başkanı Recep Tayyıp Erdoğan ile en büyük destekçisi Devlet Bahçeli’nindir. Yani fatura bu ikiliye çıkarılmalıdır. Çünkü Erdoğan, partisinde güçlü ve yapılanlara itiraz edebilecek ne kadar isim varsa tasviye etti. Yanında kendisini uyaracak, eleştirecek isim bırakmadı. Sadece her sözüne, “Emredersin” diyecek politikayı ikbal aracı gören ve bu noktada da Erdoğan’ı büyük nimet kabul edenler kaldı bu partinin üst yönetiminde… Ama bunları A takımında tutmayı ve onlarla yol almayı tercih etti Sayın Erdoğan.... Devlet Bahçeli de Türkiye’nin bunca büyük sorununa rağmen kaderini Erdoğan’a bağladı ve bir dönemler yerden yere vurduğu ismi kurtarıcı gibi gördü. Partisinde buna itiraz edebilecek tek kişi bırakmadı. İktidar partisinin bu seçimdeki başarısızlığının bir başka büyük sebebi halka verilen sözlerin tutulmaması ve birçoğunun artık boş olduğunun ortaya çıkmasıdır. Hele emeklilere karşı dalga geçer gibi bir tavır alınması, olmayacak vaatlerle uyutulmaya çalışılması tam bir skandaldır.
***
ERDOĞAN’I ARTIK TAŞIMAK İSTEMEDİLER
Bakın bir kişi, bir partiye ya da lidere gönül verdiğinde, ondan kolay kolay vazgeçemez. Hele bu parti ya da liderden önce ülkenin yönetiminde bulunanlar kendilerini dışlamışsa, ötekileştirmişse, ekonomik açıdan zorluklar yaratmışsa ve nihayetinde yeni gelen partide kendi kimliğini bulmuşsa, midesi biraz daha fazla doyuyorsa o zaman müthiş bir sahiplenme duygusu yaşar. İşler kendisi açısından kötü gittiğinde bile o partiden ve liderden kolay kolay vazgeçmez. Adalet ve Kalkınma Partisi ilk kez iktidar olduğunda, kendisinden önceki partilerin halka sefaletten başka bir şey yaşatmamalarının meyvelerini topladı. Tüm yurttaşlara bedava sağlık hizmeti sunulması, yapılan hastaneler, oto yollar, köprüler, tüneller, devasa binaların yanında, ekonomisi kötü olan insanlara yiyecek ya da yakacak yardımlarının yanında sosyal destek projelerinin nimetlerini uzun süredir Adalet ve Kalkınma Partisi yiyordu. Ancak ülke ekonomisi batırılırken, iktidar partisinin tepesindeki isimlerle, bunlarla bağlantılı iş insanlarının servetlerine servet katmasının yanında bunları milletin gözüne sokarcasına şatafatlı yaşamı sürdürdüklerini göstermesi, onlara umut bağlamış ve makus talihini yeneceğine inandığı bu kesime karşı olan inancını yavaş yavaş kaybetmesine ve: “Acaba bunlar bizim için yanlış seçimler mi?” sorusunu sormaya başlamıştı.
***
KARNI AÇ İNSANA HİÇBİR ŞEY ANLATAMAZSIN
Son birkaç seçimde bu partiden umudunu kesmeye başlayanların sayısı yükseliyordu. Parti yavaş yavaş oy kaybediyordu ama yine de vazgeçenlerin sayısı, hala, “Bir kez daha oyumuzu verelim” diyenlerden çok azdı. Recep Tayyıp Erdoğan’dan vazgeçmek istemeyenler, kendisini Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturtmaya, partisine de kazandırmaya devam ediyordu. Bunda kuşkusuz basiretsiz muhalefetin de rolü büyüktü. Ama midesi aç insan buna bir süre dayanır ama sonra artık isyan eder… çünkü insanların en önemli temel ihtiyacı midesini doyurmak, sonra barınmak ve sağlık hizmetlerinden en iyi şekilde yararlanmaktır… Eğitim, kültür, adalet, özgürlük, eşitlik daha sonraki taleplerdir. Bunlar daha çok eğitimli insanların dikkat ettiği gündemlerdir. Eğitimi düşük halk için çok da önemli değil gibi gözükebilir. İnsanların midesi doyduğunda, temel ihtiyaçlarını karşıladığında ve cebinde hala bir miktar parası olduğunda artık sosyal ve kültürel hayatın içine girer. Bu hayatın içine girenler de yavaş yavaş okumaya, araştırmaya başlar. Nihayetinde de en az midenin doyması kadar bir toplum için özgürlüğün, adaletin, eşitliğin, barışın ne kadar önemli olduğuna karar verme sürecine girer. Ama bu ülkede şu anda yüzde 50’nin üzerinde insan yoksulluk sınırının altında bir gelirle yaşıyor. Yani önceliği midesinin doyması…
***
ARTIK ‘ERDOĞAN DÜZELTEMEZ’ NOKTASINA GELDİLER
Daha önceki birçok seçimde Recep Tayyıp Erdoğan’a ve AKP’ye en büyük desteği başta emekliler ve köylü olmak üzere toplumun yoksul kesimleri veriyordu. Bunlara esnafı da ekleyebiliriz. Bir de mütedeyyin insanlar, kendilerine bir kimlik kazandırdığı, devlet organları karşısında saygınlık verdiği için de kendisinden kesinlikle vazgeçmeyi düşünmüyorlardı. Zaten bu nedenle geçtiğimiz 5 yıl içindeki inanılmaz hatalara, yanlışlara, halkı hiçe sayan tavırlara rağmen yine de AKP’ye oy verenlerin büyük çoğunluğunda, “Bu işi düzeltirse Erdoğan düzeltir” inancı vardı toplumun önemli kesimindi. Recep Tayyıp Erdoğan’ın bu noktada söylediği sözlere kerhen de itibar etmek istiyordu… Ancak emekli, dar gelirli her geçen gün durumunun biraz daha kötüye gittiğini yaşayarak görüyordu. Her gün daha önceki bir alışkanlığından vazgeçmek zorunda kaldı. Kendilerine söylenen “Lokmaları küçültün” şeklindeki kötü sözleri sinelerine çekerken Saray’daki şatafatlı hayata rağmen yine de bir süre daha oy tercihlerini değiştirmediler. Bu kesimleri kendisine inandırmış liderin yolunda yürümeye devam ettiler. Ama artık mide de doymamaya başladı. Bu doymama sorunu da kronikleşti ve uzun sürdü.
Ekonomik darboğaz yaşayan, ucuz ekmek, süt, et, tavuk alabilmek için saatlerce kuyruklarda beklemekten dizleri tutmaz oldu. Hatta patates, soğan kuyrukları yaşanırken bu ülkede, “Bunlar bolluk kuyruğu” gibi rezalet ifadeler kullandı AKP sözcüleri… İnsanlar her türlü alışkanlıklarından ekonomik darboğaz nedeniyle vazgeçerken, simit, pasta, tavuk döner bile lüks gibi görünürken, sıranın sofralarına geldiğini gördüler. Buna karşın kendileriyle dalga geçildiğini hissettikleri konuşmalar oldu. Karnı aç insanı, dinle imanla, namazla, oruçla, hacla, başörtüsüyle kandıramazsınız. İşte bu insanlar uzun süredir terk etmedikleri liderleri için; “Yooo yeter artık buraya kadar” deme zamanlarının geldiğini fark ettiler. Bu noktada da ilk darbeyi yerel seçimde vurdular.
***
BU PARTİ DE İKTİDAR YÜZÜNDEN HALKTA KARŞILIK BULDU
Adalet ve Kalkınma Partisi siyasi hayatımıza girdiğinden itibaren tüm başarıların altında hep kendilerinin halka doğru mesaj vermeyi gördüler. Bu kez de yaşanan durumu bir yol kazası kabul ediyorlar ve CHP ile Yeniden Refah Partisi’nin müthiş yükselişinin arkasında yatan nedenleri gözardı ediyorlar gibime geliyor. Bakın AKP, siyasi tarihimize ilk girdiğinde, henüz 5 yıl önce 27 Şubat Post Modern darbe yapılmıştı. Yasaklar vardı. Ardından iktidara gelen yamalı bohça DSP+MHP+ANAP sürecinde tam bir yolsuzluk, yoksulluk furyası yaşanıyordu. Öyle ki bankalar iflas ediyor, esnaf yazar kasaları Başbakanın önüne atıyor, Türkiye’de Kemal Derviş isimli Dünya Bankası yetkilisi, ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı uyguladığı kemer sıkma politikasıyla halkı inim inim inletiyordu. Ayrıca devletin içindeki bir takım damarlar ile mafya, iş dünyasını tehdit ediyor, sokaklar kan gölü oluyor. İş insanları gece rahat uyuyamıyor. Birileri, birilerinin malına çözüyordu. İşte o dönemin iktidarının halkı böylesine açlığa mahkûm etmesi ve mafyanın korku imparatorluğu şartlarından yararlanan AKP iktidar olmuştu. Şimdi de AKP döneminde benzer durumlar yaşanıyor. Bundan da kazandığı belediyeleri çok iyi yöneten ve yeniden yapılanarak halka ulaşmayı başaran CHP yararlanıyor.
***
DERS ALMAZLARSA BUNLAR İYİ GÜNLER SAYILMALI
Bugün yerel seçimlerde CHP ve Yeniden Refah Partisi’nin başarısını tesadüflere bağlarlarsa ve yol kazası kabul ederlerse kendilerinin iktidara nasıl geldiklerini unutmuşlar demektir ve bu onlar için çok acı sonuçlar doğuracaktır. Eğer AKP, MHP, BBP ile böyle devam ederse ve CHP yerel yönetimlerde başarı çıtasını yükseltip, doğru bir örgütlenmeyle 2028’e hazırlanırsa artık Adalet ve Kalkınma Partisi için iktidar umudu Kaf Dağı’nın ardında bile olmayacaktır… Yani, “Ceketimizi koysak kazanırız” dönemi bitmiştir. Halkın yoksulluğunu ortadan kaldıracak, gelir adaletini sağlayacak, demokrasinin tüm kurumlarıyla işlemesi, özgürlüklerin kısıtlanmaması, yolsuzlukla eş anlamlı kabul edilmeyecek ve adaletin herkese eşit dağıtılması sürecini başlatılmazsa bugünler, bu parti için iyi günlerdir. Ayrıca Cumhurbaşkanı Recep Tayyıp Erdoğan ve ailesi başta olmak üzere, parti üst yöneticileri, belediye başkanları, milletvekilleri, bakanları, bakan yardımcıları da artık hayatlarını lüks içinde geçirdikleri görüntüsünden vazgeçmek zorundadır. Ülke ekonomisi kötüyse bunun bedelini sadece halka ödetip, iktidardakiler şatafatlı hayatlarına devam ederse işte buradaki adaletsizliği görenlerin tümü sizden vazgeçer. “Zenginlik varsa paylaşalım, yoksulluğu da bölüşelim” diyecek bir halk artık çıkacaktır Adalet ve Kalkınma Partisini yönetenlerin karşısında…
Eğer halka kemer sıkmayı, kendilerine lüks hayatı layık görme aymazlıklarını sürdürürlerse bir süre sonra ANAP ve DYP’nin düştüğü duruma düşerler. İşte Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bu aşamadan sonra asıl felaket yaşama durumu bundan sonra başlar…Bakalım bu seçim onlara gerçek bir ders niteliği taşıyacak mı?
Göreceğiz!...