YRP, DİN EKSENLİ SİYASETTE YENİ ÇIKIŞ YOLU MU?
Yerel Seçimlerde bir büyük sürprizi de merhum Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan’ın başında bulunduğu Yeniden Refah Partisi elde etti. Genel seçimlerde Recep Tayyııp Erdoğan’ın yanında duran Erbakan, yerel seçimlerde çeşitli taleplerine karşılık bulamayınca tek başına seçimlere girme kararı verdi. Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin çok önemli isimleri tarafından ağır eleştiriye tabii tutuldu. Geçmişte gölgelerinde yürüyenlerin şimdi CHP’ye kazandırmak için çabaladığından söz etti. Hatta zaman zaman para karşılığı böyle bir yola girildiği bile utanmazca dile getirildi. Recep Tayyıp Erdoğan’ın seçim kampanyası boyunca CHP’ye ve adaylarına olduğu kadar YRP’ye de saldırısı dikkat çekiciydi. Bu saldırılar nasıl sonuç verecekti? Sandıklardan çıkan sonuçlara bakıldığında YRP, CHP7ye kazandıran ve AKP’ye kaybettiren parti olmadı ama kendisi kazançlı çıktı. Genel seçimlere göre oyunu iki kat artırarak, aslında Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın orantısız suçlamalarının halk nezdinde rağbet görmediği gerçeğini herkese hatırlatmış oldu.
***
EN AVANTAJI ERBAKAN’IN OĞLU OLMASIYDI
Yeniden Refah Partisi’nin en büyük avantajı, AKP ve Recep Tayyıp Erdoğan’ı da siyaset sahnesinin en önemli aktörleri haline getirmiş olan merhum Necmettin Erbakan’ın oğlu, Fatih Erbakan’ın bu partinin lideri olmasıdır. Çünkü İslami cenahta ya da sağ siyasetti kan bağlarına büyük önem atfediliyor. Yani babaların yarattığı mirastan çocukları fazlasıyla yararlanabiliyor. Bu noktada daha önce kurulan din eksenli Saadet Partisi, Deva Partisi, Gelecek Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisine en küçük bir darbe vurmayı başaramadı. Ama oğul Erbakan’ın partisi genel seçimlerden başlayarak özellikle AKP’den kopmak isteyen seçmenlerin yeni adresi haline gelme eğilimi gösteriyordu. Milli görüş çizgisini benimsediğini söylemelerine karşın genel seçimlerde Baba Erbakan’ın, çok ağır eleştirdiği, ve milli görüş gömleğini çıkardığını ifade eden Recep Tayyıp Erdoğan’ın yanında yer alması büyük çelişkiydi. Çünkü tam da bu süreçte İsrail, ABD ve Batı ülkeleriyle ilişkiler yeniden düzelme noktasındaydı. Ancak bu çelişkiye rağmen yeni adres arayan mütedeyyin kesim kendisini bu Partide ifade etme yolunu seçti.
***
AKP’YE KAYBETTİRİP CHP’YE KAZANDIRMADI, KENDİ KAZANDI
Yeniden Refah Partisi yerel seçimlerde en çok oyu alan üçüncü parti oldu. Birçok da belediye başkanlığı kazandı. Bu büyük bir sıçrama… Bu partini hızını devam ettirmesi kaçınılmaz gözüküyor. Bu aşamadan sonra Adalet ve Kalkınma Partisinden ve diğer din eksenli siyaset yapan küçük partilerden kopan özellikle tarikat, cemaat mensubu kişilerin oyların belki de tümü Yeniden Refah Partisine yönelecektir. Bir tarikat ya da cemaate mensup olmayan fakat bulunduğu partiden koparak CHP’ye gitmek istemeyen dindar seçmenlerin de adresi YRP olacağı kesin gibi. YRP’nin ve Fatih Erbakan’ın yerel seçimlerde hiçbir il ya da ilçede CHP’ye kazandıran ve AKP’ye kaybettiren olmayarak, bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylemlerini boşa çıkarmış olması da siyasette dini önemseyen kişilerin de tepkisini çekmesini engelledi. Kuşkusuz yerel seçimlerden en kazançlı çıkan partilerin başında yer alan Yeniden Refah Partisi’nin bundan sonraki çizgisi daha önemli bir rol oynayıp oynamayacağını belirleyecek. Artık Türk siyasetinde yeni ve yavaş yavaş güçlenen bir Parti ve liderlik söz konusudur. Bakalım önümüzdeki süreçte Fatih Erbakan, Yeniden Refah Partisi’ni, eriyen Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yerine kendi kulvarlarında birinci parti haline getirebilecek mi?
Kuşkusuz çok büyük bir hata yapmazlarsa bu mümkün görülüyor.
Bunu da zamanla göreceğiz…
***
AKŞENER İYİ PARTİYİ SİYASET SAHNESİNDEN İNDİRDİ
İYİ Parti’nin kuruluş süreci dün gibi aklımızda… Meral Akşener’in MHP’de olağanüstü genel kurul çağrısı karşılık bulmuş, delegeler imza vermiş ancak Recep Tayyıp Erdoğan’a yanaşmış olan Devlet Bahçeli’nin korunması adına bir mahkeme kararıyla birlikte kongre yapılamamıştı. Akşener ve birçok arkadaşı partiden istifa etmiş, yeni bir parti kurmuştu. Seçimlere çok kısa bir süre vardı ve yeterli il ve ilçe teşkilatına sahip olmayan İYİ Parti’nin bu engeli aşması için CHP 15 milletvekilini Meral Akşener’e adeta hediye etmişti. Yani Cumhuriyet Halk Partisi’nin büyük özverisiyle siyaset sahnesinde yer alması sağlanmıştı. Arkasına önemli bir rüzgar alan İYİ Parti ve Meral Akşener genel seçimlerden başarılı çıkmış, bir ara oyunun yüzde 17’-18’lere dayandığı bile söylenmişti. Artık Akşener ve parti Türk siyasetinde önemli bir aktör durumundaydı. Genel seçimlerden önce kurulan 6’lı masanın en önemli ayaklarından biriydi. Meral Akşener, CHP Genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na büyük minnetini ifade ederken, “Aileme vasiyet ettim, ben ölürsem Kemal Kılıçdaroğlu’na her zaman sahip çıkın” demişti. Ancak buna rağmen özellikle Genel Seçimlere kısa süre önceki tavır değişikliği kafa karıştırmıştı. Önce masayı dağıtmış, sonra 6’lı masaya dönmüş ancak seçimler kaybedilmiş ve yine Cumhur İttifakı ve Recep Tayyıp Erdoğan’ın zafer ilan etmesi sağlanmıştı.
***
TEK SEÇENEĞİ İKTİDARA DESTEK VERMEK KALDI
Genel seçimler sonrasındaki tavrı ise herkesi şok etmişti. AKP ve MHP’yi bırakmış, tek uğraştığı parti CHP ve liderliği olmuştu. Sonra CHP’de Olağanüstü Kongre yapıldı ve Özgür Özel genel başkan seçildi. Meral Akşener’in artık tavır değiştirmesi düşünüldü. En azından Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığını dayatmasına kızdığı düşünülmüştü. Ancak bu kez kardeşi gibi sevdiğini söylediği, hatta Fatih Sultan Mehmet’le bir tuttuğu Ekrem İmamoğlu ile birlikte Mansur Yavaş’a olmadık hakaretlerle saldırdı. Tek başına seçimlere girme kararı aldı. Amacı sanki CHP’ye, İmamoğlu’na ve Mansur Yavaş’a kaybettirmek, AKP ve onun adaylarına kazandırmaktı. Ancak hayalleri okyanusun dibine gömüldü. Kaybeden kendisi ve partisi oldu. Sandıkta büyük bir ders verildi kendisine… Artık Türk siyasetinde önemli bir aktör olması düşünülmüyor bile… Figüran rollerine belki soyunur ancak Meral Akşener’den beklenen artık emekliliğini isteyip, torun sevmesi olarak görülüyor. Eğer siyaset sahnesinde devam etmek isterse Akşener artık hangi manevrayı yaparsa yapsın, inandırıcılığını yitirdiği için hiçbir parti de kendisiyle iş birliği yapmak istemez. Tek yapacağı Cumhur İttifakına destek verip 2028’e kadar devletin olanaklarından yararlanma yoluna gitmek olabilir.
***
ARTIK TABELA PARTİLERİ OLARAK GÖRÜLÜRLER
Saadet Partisi, Demokrat Parti, Deva Partisi, Gelecek Partisi… Bir kere Milli Selamet Partisi ve Refah Partisi geleneğini sürdürmek isteyen Saadet Partisi bir türlü kitlesel büyüklüğe ulaşamamıştı. Bu parti Fatih Erbakan’ın kurduğu Yeniden Refah Partisi’nin üstlendi misyon nedeniyle artık tabela partisi haline dönüştüğünü göstermiştir. Aslanda yapmaları gereken partiyi kapatıp, YRP’ye katılmak olmalıdır. Deva Partisi Ali Babacan, Gelecek Partisi de Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan ve çok iddialı görüntü veren partilerdi. Zaten hiçbir seçime girmeden kendilerini önemli aktör kabul eden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bu iki partiye anlamsızca çok büyük bir değer yükledi. Ama iki parti de AKP’de 15 yıl civarında siyaset yapan, bakanlık, başbakanlık yapmış isimler tarafından kurulduğu için toplum, “Bunlar AJKP’nin ve Recep Tayyıp Erdoğan’ın uzantısı… Orada bakanlık süreleri sona erdiği ve artık bir koltuk sahibi olmadıkları için parti kurdular” yorumunu yapıyordu. Genel seçimlerde CHP’nin listelerinden girip, çok sayıda milletvekili çıkardılar. Davutoğlu da Babacan da, “Bunlar bizim hakkımızdı. Biz başardık” demekten ve ego şişirmekten geri durmadılar. Ancak ilk kez tek başlarına girdikleri seçimlerle birlikte halkta en küçük bir karşılıkları olmadığı görüldü. Bu partilerin de artık tarih sahnesinden silindiğini söyleyebiliriz. Bundan sonraki süreçte varlıkları hiçbir ciddi parti tarafından anlam ifade etmez. Demokrat Parti ise zaten oy potansiyeli olmayan ve sadece Adnan Menderes-Celal Bayar adına nostalji anlamı ifade eden bir parti olduğu için onlar da yollarına yine aynı şekilde devam ederler.
***
ZAFER PARTİSİ VE MEMLEKET PARTİSİ’NİN ÇÖKÜŞÜ
Türkiye’de siyaset yapan insanların egoları çok şişkin oluyor ne yazık ki… Duygusal hareket etmekten geri durmuyorlar. Aklı kullanmak gerekirken tam tersi bir tutum sergiliyorlar. Bir partiye giriyorlar, istedikleri koltuğa sahip olamayınca, bir başkasına geçiyorlar. Orada da komplekslerine göre bir yer bulamayınca parti kuruyorlar. Her halde Ümit Özdağ’ın kurduğu Zafer Partisi, Muharrem İnce’nin başındaki Memleket Partisi bu tanımlamaya uyar niteliktedirler. Kendilerinde olmayan niteliklerin bulunduğunu, herhangi bir rol üstlenemeyecekleri siyaset sahnesinde pazarlıklarla kendilerini tatmin etme yoluna gitme aracı olarak partileri gören bu kişilerin sonuçta gideceği yer siyasi parti çöplüğüdür. Zaman zaman toplumun tepkisinden kaynaklı kendilerine küçük de olsa bir yönelişi, olmadığı kadar büyütme çabası içine girerler. Ancak Muharrem İnce ve Ümit Özdağ’ın partileri bu yerel seçimlerle birlikte, “Türkiye’de zaman zaman ortaya çıkan hassasiyetlerle birlikte beslenen ama saman alevi gibi sönen partiler” olarak kabul edilebilir artık… Ümit Özdağ ve Muharrem İnce için siyasi aktör olma hayalleri en azından 2028 genel seçimleri için sandığa gömülmüştür. Çünkü ne kaybettirebiliyorlar, ne kazandırabiliyorlar. Ayrıca kendileri de kazanmaktan çok uzak görülüyorlar
***
YEREL SEÇİM DEM PARTİ VE SOLUN DURUMU
Türkiye’de siyasi açıdan her halde en fazla isim değiştiren parti DEM ‘dir. Bu parti bir dönemler Türk siyasetinde çok önemli rol oynuyordu. Oyunu yüzde 10’un üzerine çıkarmıştı. Hele Selahattin Demirtaş önderliğinde her kesimin sempatisini kazanmaya doğru gidiyordu. Ancak çözüm sürecinde aktör olmayı kabul etmeleri, Kürt sorununun Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çözülmesi gerektiğine dair uyarılara kulaklarını tıkamaları sonrasında yavaş yavaş düşüşe geçti. Zaten Güneydoğu’ya sıkışmış bir parti durumunda… Sadece Kürt sorunuyla ilgili olarak halkın karşısına çıkmaktan bıkmadılar. Oysa Kürt sorununun da Türkiye’deki tüm ezilen kesimlerle birlikte ele alınması gerektiğini unuttular. ABD’nin belirlediği böl-parçala-yönet politikasında kimlik siyasetini çok öne çıkardılar. Bunun yerine sol ve sosyalist bir siyaset anlayışını benimseselerdi, Türkiye solu için bir umut ışığı olabilirdi. Sonuç her seçimde biraz daha kaybedenler arasına doğru hızla evriliyor.. Bir de ülkemizde sosyalist partiler sorunu yaşanıyor. Uzun yıllardır bu değişmedi. Sosyalist seçmen hiçbir sol partide umut görmeyince genellikle CHP’yi güçlendirip, sağın ve faşizmin daha da palazlanmasının önüne geçme eğilimi içinde… Bunda sosyalist olduğunu söyleyen partilerin bir türlü gerçek anlamda işçinin, emekçinin, köylünün içinde örgütlenme yerine, aydınlar partileri haline gelmelerinin rolü büyük… Yani sınıf mücadelesini bir türlü beceremiyorlar. Genel seçimlerde Türkiye İşçi Partisi biraz öne çıkar gibi olmuştu ama yerel seçimlerde en küçük bir varlık gösteremeyerek diğer sosyalist partilerin durumuna evrildi. Yani yine hayal kırıklığı yarattılar, yaşadılar. Tüm bunların yanında TKP’nin önce Ovacık sonra da Tunceli’de harikalar yaratan Belediye başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu da, İstanbul Kadıköy’de yarışa sokulması tam bir harakiriydi. Oysa Maçoğlu Anadolu’da sosyalist bir belediyeciliğin örneğini sergileyerek ne güzel diğer partilerin de ufkunu açıyordu. Trabzonlu milliyetçiler bile Maçoğlu belediyeciliğine hayranlıklarını dile getirmekten geri durmuyorlardı.
Sonuç olarak Maçoğlu’na da temsil ettiği ideolojiye de yazık oldu!
nı Erdoğan ve AKP’nin çok önemli isimleri tarafından ağır eleştiriye tabii tutuldu. Geçmişte gölgelerinde yürüyenlerin şimdi CHP’ye kazandırmak için çabaladığından söz etti. Hatta zaman zaman para karşılığı böyle bir yola girildiği bile utanmazca dile getirildi. Recep Tayyıp Erdoğan’ın seçim kampanyası boyunca CHP’ye ve adaylarına olduğu kadar YRP’ye de saldırısı dikkat çekiciydi. Bu saldırılar nasıl sonuç verecekti? Sandıklardan çıkan sonuçlara bakıldığında YRP, CHP7ye kazandıran ve AKP’ye kaybettiren parti olmadı ama kendisi kazançlı çıktı. Genel seçimlere göre oyunu iki kat artırarak, aslında Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın orantısız suçlamalarının halk nezdinde rağbet görmediği gerçeğini herkese hatırlatmış oldu.
***
EN AVANTAJI ERBAKAN’IN OĞLU OLMASIYDI
Yeniden Refah Partisi’nin en büyük avantajı, AKP ve Recep Tayyıp Erdoğan’ı da siyaset sahnesinin en önemli aktörleri haline getirmiş olan merhum Necmettin Erbakan’ın oğlu, Fatih Erbakan’ın bu partinin lideri olmasıdır. Çünkü İslami cenahta ya da sağ siyasetti kan bağlarına büyük önem atfediliyor. Yani babaların yarattığı mirastan çocukları fazlasıyla yararlanabiliyor. Bu noktada daha önce kurulan din eksenli Saadet Partisi, Deva Partisi, Gelecek Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisine en küçük bir darbe vurmayı başaramadı. Ama oğul Erbakan’ın partisi genel seçimlerden başlayarak özellikle AKP’den kopmak isteyen seçmenlerin yeni adresi haline gelme eğilimi gösteriyordu. Milli görüş çizgisini benimsediğini söylemelerine karşın genel seçimlerde Baba Erbakan’ın, çok ağır eleştirdiği, ve milli görüş gömleğini çıkardığını ifade eden Recep Tayyıp Erdoğan’ın yanında yer alması büyük çelişkiydi. Çünkü tam da bu süreçte İsrail, ABD ve Batı ülkeleriyle ilişkiler yeniden düzelme noktasındaydı. Ancak bu çelişkiye rağmen yeni adres arayan mütedeyyin kesim kendisini bu Partide ifade etme yolunu seçti.
Yeniden Refah Partisi yerel seçimlerde en çok oyu alan üçüncü parti oldu. Birçok da belediye başkanlığı kazandı. Bu büyük bir sıçrama… Bu partini hızını devam ettirmesi kaçınılmaz gözüküyor. Bu aşamadan sonra Adalet ve Kalkınma Partisinden ve diğer din eksenli siyaset yapan küçük partilerden kopan özellikle tarikat, cemaat mensubu kişilerin oyların belki de tümü Yeniden Refah Partisine yönelecektir. Bir tarikat ya da cemaate mensup olmayan fakat bulunduğu partiden koparak CHP’ye gitmek istemeyen dindar seçmenlerin de adresi YRP olacağı kesin gibi. YRP’nin ve Fatih Erbakan’ın yerel seçimlerde hiçbir il ya da ilçede CHP’ye kazandıran ve AKP’ye kaybettiren olmayarak, bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylemlerini boşa çıkarmış olması da siyasette dini önemseyen kişilerin de tepkisini çekmesini engelledi. Kuşkusuz yerel seçimlerden en kazançlı çıkan partilerin başında yer alan Yeniden Refah Partisi’nin bundan sonraki çizgisi daha önemli bir rol oynayıp oynamayacağını belirleyecek. Artık Türk siyasetinde yeni ve yavaş yavaş güçlenen bir Parti ve liderlik söz konusudur. Bakalım önümüzdeki süreçte Fatih Erbakan, Yeniden Refah Partisi’ni, eriyen Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yerine kendi kulvarlarında birinci parti haline getirebilecek mi?
Kuşkusuz çok büyük bir hata yapmazlarsa bu mümkün görülüyor.
Bunu da zamanla göreceğiz…
***
AKŞENER İYİ PARTİYİ SİYASET SAHNESİNDEN İNDİRDİ
İYİ Parti’nin kuruluş süreci dün gibi aklımızda… Meral Akşener’in MHP’de olağanüstü genel kurul çağrısı karşılık bulmuş, delegeler imza vermiş ancak Recep Tayyıp Erdoğan’a yanaşmış olan Devlet Bahçeli’nin korunması adına bir mahkeme kararıyla birlikte kongre yapılamamıştı. Akşener ve birçok arkadaşı partiden istifa etmiş, yeni bir parti kurmuştu. Seçimlere çok kısa bir süre vardı ve yeterli il ve ilçe teşkilatına sahip olmayan İYİ Parti’nin bu engeli aşması için CHP 15 milletvekilini Meral Akşener’e adeta hediye etmişti. Yani Cumhuriyet Halk Partisi’nin büyük özverisiyle siyaset sahnesinde yer alması sağlanmıştı. Arkasına önemli bir rüzgar alan İYİ Parti ve Meral Akşener genel seçimlerden başarılı çıkmış, bir ara oyunun yüzde 17’-18’lere dayandığı bile söylenmişti. Artık Akşener ve parti Türk siyasetinde önemli bir aktör durumundaydı. Genel seçimlerden önce kurulan 6’lı masanın en önemli ayaklarından biriydi. Meral Akşener, CHP Genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na büyük minnetini ifade ederken, “Aileme vasiyet ettim, ben ölürsem Kemal Kılıçdaroğlu’na her zaman sahip çıkın” demişti. Ancak buna rağmen özellikle Genel Seçimlere kısa süre önceki tavır değişikliği kafa karıştırmıştı. Önce masayı dağıtmış, sonra 6’lı masaya dönmüş ancak seçimler kaybedilmiş ve yine Cumhur İttifakı ve Recep Tayyıp Erdoğan’ın zafer ilan etmesi sağlanmıştı.
***
TEK SEÇENEĞİ İKTİDARA DESTEK VERMEK KALDI
Genel seçimler sonrasındaki tavrı ise herkesi şok etmişti. AKP ve MHP’yi bırakmış, tek uğraştığı parti CHP ve liderliği olmuştu. Sonra CHP’de Olağanüstü Kongre yapıldı ve Özgür Özel genel başkan seçildi. Meral Akşener’in artık tavır değiştirmesi düşünüldü. En azından Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığını dayatmasına kızdığı düşünülmüştü. Ancak bu kez kardeşi gibi sevdiğini söylediği, hatta Fatih Sultan Mehmet’le bir tuttuğu Ekrem İmamoğlu ile birlikte Mansur Yavaş’a olmadık hakaretlerle saldırdı. Tek başına seçimlere girme kararı aldı. Amacı sanki CHP’ye, İmamoğlu’na ve Mansur Yavaş’a kaybettirmek, AKP ve onun adaylarına kazandırmaktı. Ancak hayalleri okyanusun dibine gömüldü. Kaybeden kendisi ve partisi oldu. Sandıkta büyük bir ders verildi kendisine… Artık Türk siyasetinde önemli bir aktör olması düşünülmüyor bile… Figüran rollerine belki soyunur ancak Meral Akşener’den beklenen artık emekliliğini isteyip, torun sevmesi olarak görülüyor. Eğer siyaset sahnesinde devam etmek isterse Akşener artık hangi manevrayı yaparsa yapsın, inandırıcılığını yitirdiği için hiçbir parti de kendisiyle iş birliği yapmak istemez. Tek yapacağı Cumhur İttifakına destek verip 2028’e kadar devletin olanaklarından yararlanma yoluna gitmek olabilir.
***
BU 4 PARTİ ARTIK TABE PARTİLERİ OLARAK GÖRÜLÜRLER
Saadet Partisi, Demokrat Parti, Deva Partisi, Gelecek Partisi… Bir kere Milli Selamet Partisi ve Refah Partisi geleneğini sürdürmek isteyen Saadet Partisi bir türlü kitlesel büyüklüğe ulaşamamıştı. Bu parti Fatih Erbakan’ın kurduğu Yeniden Refah Partisi’nin üstlendi misyon nedeniyle artık tabela partisi haline dönüştüğünü göstermiştir. Aslanda yapmaları gereken partiyi kapatıp, YRP’ye katılmak olmalıdır. Deva Partisi Ali Babacan, Gelecek Partisi de Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan ve çok iddialı görüntü veren partilerdi. Zaten hiçbir seçime girmeden kendilerini önemli aktör kabul eden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bu iki partiye anlamsızca çok büyük bir değer yükledi. Ama iki parti de AKP’de 15 yıl civarında siyaset yapan, bakanlık, başbakanlık yapmış isimler tarafından kurulduğu için toplum, “Bunlar AJKP’nin ve Recep Tayyıp Erdoğan’ın uzantısı… Orada bakanlık süreleri sona erdiği ve artık bir koltuk sahibi olmadıkları için parti kurdular” yorumunu yapıyordu. Genel seçimlerde CHP’nin listelerinden girip, çok sayıda milletvekili çıkardılar. Davutoğlu da Babacan da, “Bunlar bizim hakkımızdı. Biz başardık” demekten ve ego şişirmekten geri durmadılar. Ancak ilk kez tek başlarına girdikleri seçimlerle birlikte halkta en küçük bir karşılıkları olmadığı görüldü. Bu partilerin de artık tarih sahnesinden silindiğini söyleyebiliriz. Bundan sonraki süreçte varlıkları hiçbir ciddi parti tarafından anlam ifade etmez. Demokrat Parti ise zaten oy potansiyeli olmayan ve sadece Adnan Menderes-Celal Bayar adına nostalji anlamı ifade eden bir parti olduğu için onlar da yollarına yine aynı şekilde devam ederler.
***
ZAFER, MEMLEKET VE SOLUN DURUMU
Türkiye’de siyaset yapan insanların egoları çok şişkin oluyor ne yazık ki… Duygusal hareket etmekten geri durmuyorlar. Aklı kullanmak gerekirken tam tersi bir tutum sergiliyorlar. Bir partiye giriyorlar, istedikleri koltuğa sahip olamayınca, bir başkasına geçiyorlar. Orada da komplekslerine göre bir yer bulamayınca parti kuruyorlar. Her halde Ümit Özdağ’ın kurduğu Zafer Partisi, Muharrem İnce’nin başındaki Memleket Partisi bu tanımlamaya uyar niteliktedirler. Kendilerinde olmayan niteliklerin bulunduğunu, herhangi bir rol üstlenemeyecekleri siyaset sahnesinde pazarlıklarla kendilerini tatmin etme yoluna gitme aracı olarak partileri gören bu kişilerin sonuçta gideceği yer siyasi parti çöplüğüdür. Zaman zaman toplumun tepkisinden kaynaklı kendilerine küçük de olsa bir yönelişi, olmadığı kadar büyütme çabası içine girerler. Ancak Muharrem İnce ve Ümit Özdağ’ın partileri bu yerel seçimlerle birlikte, “Türkiye’de zaman zaman ortaya çıkan hassasiyetlerle birlikte beslenen ama saman alevi gibi sönen partiler” olarak kabul edilebilir artık… Ümit Özdağ ve Muharrem İnce için siyasi aktör olma hayalleri en azından 2028 genel seçimleri için sandığa gömülmüştür. Çünkü ne kaybettirebiliyorlar, ne kazandırabiliyorlar. Ayrıca kendileri de kazanmaktan çok uzak görülüyorlar
***
YEREL SEÇİM DEM PARTİ VE SOLUN DURUMU
Türkiye’de siyasi açıdan her halde en fazla isim değiştiren parti DEM ‘dir. Bu parti bir dönemler Türk siyasetinde çok önemli rol oynuyordu. Oyunu yüzde 10’un üzerine çıkarmıştı. Hele Selahattin Demirtaş önderliğinde her kesimin sempatisini kazanmaya doğru gidiyordu. Ancak çözüm sürecinde aktör olmayı kabul etmeleri, Kürt sorununun Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çözülmesi gerektiğine dair uyarılara kulaklarını tıkamaları sonrasında yavaş yavaş düşüşe geçti. Zaten Güneydoğu’ya sıkışmış bir parti durumunda… Sadece Kürt sorunuyla ilgili olarak halkın karşısına çıkmaktan bıkmadılar. Oysa Kürt sorununun da Türkiye’deki tüm ezilen kesimlerle birlikte ele alınması gerektiğini unuttular. ABD’nin belirlediği böl-parçala-yönet politikasında kimlik siyasetini çok öne çıkardılar. Bunun yerine sol ve sosyalist bir siyaset anlayışını benimseselerdi, Türkiye solu için bir umut ışığı olabilirdi. Sonuç her seçimde biraz daha kaybedenler arasına doğru hızla evriliyor.. Bir de ülkemizde sosyalist partiler sorunu yaşanıyor. Uzun yıllardır bu değişmedi. Sosyalist seçmen hiçbir sol partide umut görmeyince genellikle CHP’yi güçlendirip, sağın ve faşizmin daha da palazlanmasının önüne geçme eğilimi içinde… Bunda sosyalist olduğunu söyleyen partilerin bir türlü gerçek anlamda işçinin, emekçinin, köylünün içinde örgütlenme yerine, aydınlar partileri haline gelmelerinin rolü büyük… Yani sınıf mücadelesini bir türlü beceremiyorlar. Genel seçimlerde Türkiye İşçi Partisi biraz öne çıkar gibi olmuştu ama yerel seçimlerde en küçük bir varlık gösteremeyerek diğer sosyalist partilerin durumuna evrildi. Yani yine hayal kırıklığı yarattılar, yaşadılar. Tüm bunların yanında TKP’nin önce Ovacık sonra da Tunceli’de harikalar yaratan Belediye başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu da, İstanbul Kadıköy’de yarışa sokulması tam bir harakiriydi. Oysa Maçoğlu Anadolu’da sosyalist bir belediyeciliğin örneğini sergileyerek ne güzel diğer partilerin de ufkunu açıyordu. Trabzonlu milliyetçiler bile Maçoğlu belediyeciliğine hayranlıklarını dile getirmekten geri durmuyorlardı.
Sonuç olarak Maçoğlu’na da temsil ettiği ideolojiye de yazık oldu!