BİTİRİN ŞU TANITIM REZALETİNİ!
25-28 Nisan 2024 tarihleri arasında Ankara Altındağ Başkent Millet Bahçesi'nde “Trabzon tanıtım Günlerini” açılışı dün az bir katılımla gerçekleşti.
Yıllar önce eski bakan Faruk Özak tarafından başlatılan bu organizasyon her yıl amacından uzaklaşarak rant kapısına dönüştü. Bugüne kadar Turizm Bakanlığı’nında desteğini alan tanıtım günleri bu yıl devlet desteğinden derneklerin güdümünde yapıldı. Organizasyona katılan firmalar Trabzon’un hiçbir değerini yansıtmadığı gibi ortam adeta pazar yerini andıran bir görüntüye büründü. Özak zamanında çok kapsamlı ve Trabzon kültürünü, yemeklerini, el sanatlarını ve sanatçıları her yönüyle ön plana çıkaran otantik bir anlayış sergilenirken, şimdilerde ise Trabzon ile alakası olmayan ne kadar ürün varsa hepsi standlarda sunuluyor. Trabzon’daki belediye başkanları ve bürokratlarında yeterince ilgi göstermediği organizasyona bundan sonra devam edilmeyeceği, Trabzon Valiliği’nin farklı ve geniş kapsamlı bir formatta olaya müdahil olacağı vurgulandı.
***
AYHAN PALA’YA BÜYÜK VEFASIZLIK!
Önceki gün Faroz Sahası’nın açılışı yapıldı.Trabzon’daki bürokrat ve siyasilerin katıldığı törenle açılış gerçekleşti. Trabzonspor’un efsanelerinin de içinde yer aldığı mini bir müsabaka oynandı. Katılım oldukça azdı. Belli ki organizasyon düzgün yapılmamış. Neyse konumuz bu değil! Yavuz Selim Sahası’nın kapanmasının ardından Yalı Sahası’nın önemi oldukça arttı. Merkezdeki takımların antrenman yapabileceği altyapı gruplarının müsabaka oynayabileceği bir saha oluşturuldu. Dönemin Büyükşehir Belediyesi Spor Daire Başkanı Ayhan Pala tarafından binbir güçlükle bu proje hayata geçirilmişti. Murat Zorluoğlu’da yapımı konusunda ciddi destek vermişti. Önceki gün yapılan açılışta gözlerimiz Ayhan Pala’yı aradı. Fakat Pala açılışta yoktu. Kendisini aradık, “ emeğiniz çok neden gelmediniz” diye sorduk. Davet edilmediği için gelmediğini söyledi. Üzüldüm! Ahmet Metin Genç’in, bu sahanın yapılmasında kimlerin emeği olup olmadığını bilmesi mümkün değil. Peki Ayhan Pala’dan bu görevi alan mevcut Spor Daire Başkanı’nın aklınada gelmedi mi?
Yazık!
Spor herşeyden önce bir vefadır, paylaşımdır, uzalaşmadır. Fakat görünen o ki daire başkanımızın bu değerlerden haberi yok!
Devletin kurumlarındaki görevler gelip geçicidir. Önemli olan o koltukta oturmak değil, iz bırakabilmektir. İz derken hoş bir seda...
Vefasızlık değil yani...
Bilmem anlatabildim mi?
***
BİR BAŞKAN TAKIMI BÖYLE BİTİRİR Türkiye’de kulüp başkanları, yönetimler, teknik adamlar ve futbolcular kendi başarısızlıklarının gerçek nedenlerini sorgulamaz ama sadece hakemlerin hataları üzerinden algı operasyonu yapmayı isterler. Hakem günah keçisi ilan edildiğinde başkanlar da, yöneticiler de, teknik adamlar da, futbolcular da kendi sorumluluklarıyla ilgili toplumsal sorgulamanın önüne geçmiş olurlar. Hele bir de bazı taraftar gruplarını besliyor ve semirmelerini sağlıyorlarsa o zaman değme keyiflerine… İstedikleri gibi at oynatabilirler. Oysa başkanlar ve yöneticiler kulübü çok kötü yönetirler, teknik adamlar kesinlikle futbol vizyonları yerlerde sürünen, kültürel açıdan cehalet sınırlarını zorlayan kimliklerdir. Futbolcu ise profesyonelliği sadece sözleşme imzalarken yapılan para pazarlığında hatırlarlar. Sonra da her biri futbolun nimetlerinden kendi statülerine göre alabildiğine yararlanır ve kulüplerin batırılması için adeta yarış yaparlar ancak suçu hakeme yüklediğinde tüm bunları gizleme başarısı gösterirler. Bu noktada da çoğunlukla başarıya ulaşırlar. Kulüplerine verdikleri büyük zararları örtbas ederken, sokaklarda utanmadan kahraman gibi gezerler, hatta saygı da görürler. FUTBOLUN TÜM PAYDAŞLARI KİRLENMİŞ SONUÇTATabii ki hakimler sütten çıkmış ak kaşık değil. Hatta onlar da kendi alanlarında liyakat sahibi değillerdir. Belli ilişkilerle, önemli noktalara gelirler. Hakemliği adaletin sağlandığı bir mekanizma değil, sadece güçlülere hizmet etme ve bu arada iyi de para kazanma aracı görürler. Aynı şeyler TFF yönetimi, Merkez Hakem Kurulu, Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu, Tahkim Kurulu, Hakem Kurulu, Etik Kurulu için de geçerlidir. Taraftar grupları da artık kulüpleri rant aracı görmekten geri durmaz. Onlar da iaşelerini sözde gönül verdiği kulüplerin sırtından kazanırlar. Medya dersen evlere şenlik… Futbolun iyileştirici yanlarını ortaya çıkarma, bu uğurda mücadele verme, habercilik yapma, doğru yorumlarla toplumu bilgilendirme sanki görevi değilmiş gibi hareket ederler. Her biri tuttuğu takımın çıkarları için yalana bile sarılmaktan geri durmazlar. Hangi partiye yakınlarsa futbolun içinde onun egemenliğinin sonsuz devam etmesi için ellerinden geleni yaparlar. Transferleri yönetmek istenler, Buradan da nemalanırlar. Kulüplerin batağa sürüklenmesi umurlarında değildir. En büyük dertleri reyting ya da satıştır. Yani futbolun her yanı kirlenmiş ve acı ki herkes kendini ak pak görmekte mahir olmuş… ALİ KOÇ POPÜLİZMİ F.BAHÇE’Yİ BİTİRDİ
Buradan hareketle Fenerbahçe başkanı Ali Koç’un son eylemleri ve takımına verdikleri zararları anlatmakta yarar var. Koç geldiği günden itibaren Fenerbahçe şampiyonluk yaşayamadı. Bu başarıya ulaşmak için de sezon başından itibaren Galatasaray kulübüyle birlikte çirkin, rezil, içinde en küçük bir fikir olmayan tartışmalarla, kavgalarla, kötü sözlerle futbolu gerdikçe gerdiler. Son Trabzonspor maçının ardından ise sahada taraftar döven futbolcularının ceza almaması için popülizm adına tüm camialarını kullanmaktan geri durmadı. Maçı kazanmış olmalarına rağmen, sırf futbolun diğer unsurlarını tedirgin edip, ortamı lehine çevirmek adına, takımı ligden çekeceklerini dile getirdi. Olağanüstü Kongre’de bu tartışıldı. Sözde yıllardır Fenerbahçe’nin acayip mağdur edildiğini taraftarlarını inandırdı. Öyle iddialı, öyle büyük sözler söyledi ki herkes nefesini tutarak Ali Koç ve yönetiminin nasıl bir karar alacağını nefeslerini tutarak beklemeye başladı. Türkiye tarihinde bir ilk yaşanacaktı ve büyük bir kulüp ilk kez ligden çekilmiş olacaktı. Ancak bunun blöf olduğu aşikardı. Sonuç olarak Ali Koç’un Fenerbahçe’yi ligden çekilmeye yüreği yetmedi. DEMEK Kİ POPÜLİZMİN SONU HÜSRANMIŞ
Süper Kupayı protesto etme kararı verdi. Sözde kamuoyunu kendi lehine çevirme uğruna yapılan protestoyla birlikte Süper Kupa’dan oldular. Takım ve camia tümüyle büyük bir gerilime girdiği için UEFA Konferans Liginde Yunanistan’ın sıradan takımı Olimpiakos’a elendiler ve yarı finalden oldular. Durmadan yabancı hakem istiyordu. Hakemlerin maçlarda Fenerbahçe’yi korumadığı ve düzgün yönettiği her karşılaşmadan sonra isyan edip, “Yabancı hakem istiyoruz” diye diye sonunda bunu başardılar. Korkak, pısırık ve emir eri TFF başkanıyla yönetimi de VAR hakemlerinin yabancı olmasına karar verdi. Yabancı hakem uygulaması da son birkaç haftadır kritik maçlarda uygulanıyor. İşte yabancı VAR hakemi Sivasspor maçında penaltıyı verdirme cesareti gösterdi. Oysa Türk hakemlerle yola devam edilseydi o dakikada kesinlikle penaltı kararı verdirmesi söz konusu bile olamazdı. Maçta 2 puan kaybetti ve şampiyonluk yarışında Galatasaray’ın 4 puan gerisine düştüler. Eğer Ali Koç, kulübünü gerçekten sevmiş olsa, futbol aklıyla yönetmiş olsa, onca ekonomik, lobi, siyasi, bürokratik ve futbol dünyasındaki gücüyle bugüne kadar Fenerbahçe’yi çok kez şampiyon yapmıştı. Ama bir başkan olarak kulübüne en büyük düşman gördükleri Galatasaray .başkanının bile aklına gelemeyecek zararları verdi ve bir sezonunu heba etti.
Bu bizim umurumuzda olur mu?
Kuşkusuz hayır!
Ama Ali Koç örneğiyle birlikte aynı sıkıntıların Trabzonspor’un başında olduğunu da gördüğümüz için, Fenerbahçe başkanı örneğiyle Bordo-Mavili camiayı uyanık olmaya davet ediyoruz.
Yani kızım sana diyorum, gelinim sen işit!!! ***
FUTBOL ADAMLARI HANGİ DELİĞE KAÇTI Türkiye’de futbol ligleri bu sezon iyice bir kaotik ortamda devam ediyor. Bu kaotik ortam TFF’nin Temmuz ayının sonunda olağanüstü genel kurul kararı almasına sebep oldu. Bu ülkede ne yazık ki yine iş insanları, ya da kulüplerde başkanlık yapıp, onları batırırken, kendileri zenginleşen eski başkanlar falan sıraya girmiş, Kurtuluş için adayız” palavrasını sıkmaktan geri durmuyorlar. Bizim ise gözümüz kulağımız, futbolun içinden gelmiş isimlerde… Yani teknik direktör olarak bu ülkede zirveye çıkmışlar var. Mesela üniversitelerde spor profesörü olan saygın isimler bulunuyor. Onların bir ses çıkarmasını bekliyoruz… Mesela Şenol Güneş, Fatih Terim, Mustafa Denizli gibi isimlerden birinin çıkıp, “Artık futbolu futbol insanlarına bırakın, biz yöneteceğiz ve ülke futbolunu dünyada saygın hale getireceğiz” demelerini bekliyoruz. Ancak tek bir tanesinden bile hiçbir ses soluk çıkmıyor. Teknik direktörlük yaparken, futbolun sistemini yerden yere vuran bu isimler, iş sistemi değiştirmeye geldiğinde adeta kapılarına çelik duvarlarla kapatıyorlar. Ne sesleri duyulsun, ne bir ses duyalım istemiyorlar. ÖMÜRLERİ SADECE PARA YIĞMAKLA GEÇTİ
Tek beklentileri, futbol takımı çalıştırmak, ölene kadar para kazanmak, bu işten nemalanmak… Gerçekten insanın aklı almıyor. Fatih Terim, Şenol Güneş, Mustafa Denizli artık 70 yaşını çoktan aşmışlar ve 50 yıldan fazla süredir futbolun ekonomik kaymağını yiyorlar. Hani belki de servetleri milyarlarla ölçülür. İnsan bir durur, “Daha ne kadar para kazanacağız? Bu para kazanmanın bir sınırı var mı?” diye sorup sonra da, “Yeter artık, Türk futbolundan yeterince nemalandık, birkaç yıl da kurtuluşu için savaş verelim” deme ihtiyacını hiç hissetmiyorlar. Bu nedenle de benim gözümde Türk futbolunun geldiği noktanın en büyük sebebi siyasiler, onların icazetiyle TFF’nin, kulüplerin ya da kurulların başına veya yönetimine girenlerden daha çok bu futbolu sadece para aracı gören zirveye çıkmış teknik adamlardır…
Başta da Şenol Güneş, Fatih Terim, Mustafa Denizli…
Sonra da Abdullah Avcı, Rıza Çalımbay, Ersun Yanal ve şürekası…