Trabzonspor’un yukarıyı yakalama şansı yok bana göre. Ligin henüz altıncı haftası ama zirve ile puan farkı şimdiden 6-7 puan oldu. Dolayısıyla, Galatasaray kadro olarak bir adım önde. Fenerbahçe ile aralarında geçecek gibi duruyor. Beşiktaş ve Trabzonspor’un bu yarışın içerisinde olması pek gerçekçi bir hedef değil gibi. Bizim takımın zamana ihtiyacı var. Bu sene çalışıp, seneye veya devre arasında kadroda kim kalır, kim kalmaz; onun kararını verecek olan hocadır. Oda takımın gidişatını belirleyecek. Bu yapıyla benim teknik direktör olmam, futbolun içinden gelmem bir şey ifade etmez. Sokakta maç izleyen, amatör maçları takip eden birine sorsan bile Trabzonspor’un bu kadroyla, bu yapıyla Galatasaray ve Fenerbahçe ile yarışması, şampiyonluk mücadelesi vermesi mümkün değil. Trabzonspor, Fatih Tekke gibi kendi içinden çıkan, kendi altyapısından gelen değerleri değerlendirmeli. Fatih, Trabzon’dan çıkmış önemli bir futbolcuydu; şimdi de önemli bir teknik direktör olma yolunda. Dolayısıyla ona zaman tanınmalı. Her yıl şampiyonluk beklemek gibi bir lüksümüz yok. Fatih bu sene takımı tanır, seneye bir-iki oyuncu takviyesiyle üzerine koyar. Ardından da başarılı bir şekilde arka arkaya hedefe oynayan bir takım yaratabilir. Bu yapılmalı.
TARAFTARINI KANDIRAMAZSINIZ
Taraftar stada geliyor. Ama bizim taraftar sadece takımın gücüne bakmaz; sonuç da ister.Futbol yoksa, seyir zevki de yoktur. Sonuç yoksa yine tatmin olmaz. Ama futbol varsa, skor olmasa bile bir şekilde sahip çıkar. Fakat hem futbol yok hem de sonuç yoksa, bu taraftar maça da gelmez, desteğini de vermez. Tatmin etmezsen, tribünler boşalır. Zaten diğer şehirlerdeki futbol izleyicilerinden farkımız çok. Biz kazansak da kaybetsek de kulübümüzü sorgularız. "Tamam, kazandık ama..." deriz."Rakibin golü verilmedi", "O pozisyon netti", "Rakibin beş net pozisyonu vardı, biz kaleye gidemedik" gibi eleştiriler yapılır. Hakem hatalarıyla alınan galibiyet bile sorgulanır. Bu halk, futbolu halk deyimiyle ‘şeyine kadar’ izler. Bu yüzden Trabzonspor taraftarını ne başkanlar ne teknik direktörler ne de başka birileri kandırabilir. Bu seyirci, kimi izlediğini, kimin neyi hak ettiğini bilir. Takım ileriye dönük umut veriyor mu, futbolundan ekmek çıkar mı, çıkarmaz mı; onu da görür. İşte bu, Trabzonspor taraftarının büyüklüğüdür.Çünkü bu insanlar futbola beş yıl önce hevesle başlamadı. 1923’te kurulan kulüplerin geleneğinden, idmandan, sabırdan gelen bir bilinç var. Biz de bu kültürle büyüdük. "Hele bir gidelim maça, bakarız" diyen bir kitle değiliz. Profesyonel bakarız.
TARİH ÖNÜNDE SORUMLULAR
O konuya girmek istemem ama şunu net söyleyeyim: Trabzonspor sadece kendi altyapısıyla değil, bölgeyle ve tüm Türkiye’yle entegre bir yapı kurmalı. Yıllar önce biz Sebat’tan Hasan’ı, Samsun’dan Burak’ı alıyorduk. Türkiye’nin her altyapısını değerlendiriyorduk. Başlangıçta "altyapı", Trabzon merkezli öz kaynak modeli olarak tanımlanırdı. Ancak süreç değişti. İlgi artınca, sadece Trabzon değil, çevre iller de işin içine girdi. Bugün de altyapıdan gelen birkaç oyuncu var: Diyarbakır’dan, Gümüşhane’den, Kastamonu’dan Nasıl Kolombiya’dan Gutierrez’i, dünyanın öbür ucundan Oulai alabiliyorsak, Hakkâri’deki genç yeteneği de, Almanya’daki Türk çocuğunu da bulmalıyız. Ama bu iş sadece bireysel oyuncu keşfiyle olmaz. Trabzonspor’un en büyük stratejik hatalarından biri, 1461 Trabzon’un kapanmasıdır. O takım kalsaydı, U19’dan çıkan oyuncular Süper Lig'e geçişte bir adım önde olurdu. Bugün U19 ile A takım seviyesi arasında çok büyük bir fark var. Sadece bizde değil; Galatasaray, Beşiktaş, Bursaspor gibi altyapısıyla övünen kulüplerin çoğunda aynı sorun var. Eğer biz onların değer vermediği bu işe gerçekten önem verirsek, Türkiye'nin dört bir yanına yayılan güçlü bir altyapı ağı kurabiliriz. Ancak bu sistemi pilot takımla desteklemek şart. Bu yapı ligden düşürüldü, kapatıldı. Onu kapatanlar tarih önünde sorumludur. Unutulmamalı: Altyapıdan direkt A takıma oyuncu çıkmaz. Hele hele altı kişi birden çıkmaz. Arada bir köprü olmadan bu sistem yürümez.