Trabzonx Spor Danışmanı Adnan Sungur, bugünkü Sis Perdesi'inde dün vefat eden Trabzonspor eski Kulüp Başkanı Mehmet Ali Yılmaz ile ilgili olarak anılarını derledi..
YILMAZ’IN ARDINDAN BİRKAÇ ANI!
Trabzonspor başkanlığını en uzun süre yapan isimdi Mehmet Ali Yılmaz… Kulübe yaptığı hizmetler nedeniyle de hem ilk harcını attığı tesislere ismi verilmiş, hem de kulübe ekonomik katkılarının çokluğu nedeniyle de Onursal Başkan ilan edilmişti. Kendisine görev yaptığı süre içinde hep muhalefet ettim. Başkanlık görevini bıraktıktan sonra da verdiğine inandığım zararlardan dolayı eleştirdim. Fakat şunu ifade edeyim ki, görev süresi boyunca ilişkilerimiz çok olumsuz hiç olmadı… Hatta diyebilirim ki bir başkan olarak bana en çok özel haber veren isimdi. Tüm bu haber vermelerine rağmen Trabzonspor’un gerçekleriyle uyumlu olmadığını düşündüğüm eleştirilerden hiç vazgeçmedim. Birçok gazeteci onun yanında olup, gücünden ve parasından yararlanabilmek için kırk takla atarken, bu anlamda ondan sürekli uzak durdum. Sadece Mehmet Ali Yılmaz değil, güçlü olduğunu düşünen ve parasıyla, statüsü hep birilerini cezbedenlerden de uzakta olmayı yeğledim. Dün kaybettiğimiz Merhum Yılmaz ile ilgili burada birkaç anımı paylaşmak istiyorum….
İLK TANIŞMAMIZ VE ESEN BUZ GİBİ HAVA!
Mehmet Ali Yılmaz başkan olduktan sonra tesis yapımı için kolları sıvamıştı. Şu andaki mevcut tesisin sosyal binasının idari bölümü bitmiş, bir büyük çim ve bir küçük toprak saha da hazır hale getirilmişti. Türkiye’de aslında bu tesisleşme ilkti. Kendisinin yapımını üstlendiği ve isminin verildiği Mehmet Ali Yılmaz Tesisleri’nde ilk basın toplantısını yapacaktı. Ben de Karadeniz Gazetesi adına bu toplantıdaydım. Tabii ki kentte özellikle Bordo-Mavili kulübe yakın olan isimler, Yılmaz’ın verdiği paraları geri alacağını, yüksek meblağlar söz konusu olduğundan dolayı da başkanlığı elinden hiç kimsenin alamayacağını anlatıyordu. Ayrıca yeraltı dünyasının önemli isimleriyle de yan yana gösteriliyordu. Hatta bu konuda dönemin Sabah Gazetesi ile birlikte Yılmaz’ın sahibi olduğu Güneş Gazetesi manşetlerinden birbirlerine meydan okuyor, Türk medyası da bu kavgayla çalkalanıyordu.
AĞIR SORU YILMAZ’I BİR ANDA ŞOK ETMİŞTİ
Bu basın toplantısında soru-yanıt bölümüne geçildiğinde, “Sayın başkan kulübe bugüne kadar büyük paralar verdiniz. Göreve gelirken bunları bağışlayacağınızı açıklamıştınız. Ancak şimdi bu paralar için temlik koyacağınız, geriye alacağınız, ya da bunları kulübün üzerinde tahakküm aracı yapacağınız ifade ediliyor. Bu iddialar doğru mu?” diye sorduğumda hemen yanı başında merhum gazeteci büyüğümüz ve o dönem Mehmet Ali Yılmaz’ın imtiyaz sahibi olduğu Güneş Gazetesi bölge sorumlusu Mehmet Tan oturuyordu. Tan’ın kulağına hemen, “Kim bu diye?” sorduğunu duyar gibi oldum. Tan’ın da, “Karadeniz Gazetesi’nden Adnan Sungur” yanıtı sessizce Yılmaz’ın kulağına fısıldandı. Sonra bayağı kızgın olduğu belli olan bir tavır içinde ama yine de öfkesini kontrol ederek, “Bunları kimler uyduruyor bilmiyorum. Ancak ben verdiğim sözün arkasında dururum. Kulüp için harcadığım tüm paraları bağışlayacağım. Bunu da yaşayarak göreceksiniz” demişti. Ben de bunun üzerine, “Takipçisi olacağız” yanıtını vermiştim. Ve sonra bu paraları bağışlamaktan vazgeçmişti, hatta yine merhum Av. Turan Alp aracılığıyla da temliki koydurmuştu.
Sonraki süreçte de alacaklarının miktarını basit faiz hesabıyla öğrenmek istemişti.
YAŞADIĞIM BÜYÜK GERİLİM VE SONUÇ
Trabzonspor’a üçüncü kez başkan olduğu dönemdi. İngiliz yıldız Kevin Campell’i büyük umutlarla transfer etmişti. Ancak takım hiç iyi gitmiyordu. Ben ise Hürriyet Gazetesinde çalışıyordum. Gaziantep’te alınan 3-1’lik yenilginin ardından kendisini aradım. Futbolculara veryansın ediyordu. Çok ağır ifadelerle birlikte yüklendikçe yüklendi. Telefonu kapattıktan sonra dört beş futbolcuyu aradım. Onlar da Yılmaz ve yönetimi suçluyordu. Kaç aydır para alamadıklarını, yöneticilerin deplasmanlarda kamp yapılan otellerde huzuru bozduklarından söz ediyor, kulüpte karışıklıklar olduğunu anlatıyorlardı. Tabii ki hem Mehmet Ali Yılmaz, hem de futbolcuların açıklamalarını yazdım. Fakat futbolcuların isimlerini vermedim. Çünkü verdiğimde onları kapı dışarı edeceğini biliyordum. Ertesi gün Hürriyet Gazetesinde haber 9 sütuna manşetten ve 9 spot olarak girdi. O dönem Asbaşkan merhum Hikmet Onur aradı; “Adnan sana konuşan futbolcular kimler, başkan bu konuyu çok önemsiyor” diye sordu. Ben de, “İsimlerini vereyim de hepsini darağacına çekin öyle mi?. Kesinlikle tek bir isim bile benden alamazsınız” karşılığını verdim.
TELEFON TRAFİĞİ BİTMEK BİLMEDİ
Aradan 10 dakika geçti bu kez Hürriyet Gazetesi spor müdürü Nezih Alkış aradı. Aynı soruyu sordu ve, “Ağabey isterseniz işime son verdirin ama bu futbolcuların isimlerini vermem. Çünkü Mehmet Ali Yılmaz bu oyuncuların işini bitirir” dedim. Alkış da, “Sorun değil, beni zaten Sayın Başkan aramıştı. Bir daha ararsa telefonuna çıkmam” dedi. Tam kurtuldum derken bu kez de yine merhum Orhan Kaynar telefondaydı. O da, Hürriyet Gazetesi Doğu ve Karadeniz Temsilcisiydi. Kendisine aynı yanıtı verdim ve, “İstersen işime son verdir ama benden isim alamazsın” dedim. Telefonu kapattım ama Orhan ağabey duracak gibi değildi. Artık telefonlarına çıkmamaya başlamıştım. (Ofise pek gelmez, evinden işleri gördüğü için telefonla arıyordu) Bir gün dalgınlığıma geldi telefonu açtım. Bana, “Adnan, yönetim futbolculardan imza topluyor. Sana açıklama yapmadıklarına dair. Tüm futbolcular sıraya girmiş, imza veriyorlar, seni sattılar. Yönetim de mahkemeye verecek. Tekzip yiyeceksin” dedi. Bunun üzerine, “Ağabey bugüne kadar ben hiç mahkemelik olmadım. Bir kez olayım da gazeteci olduğumu hissedeyim. Satış olayına gelince bugüne kadar çok satıldım ama beni satanları da satmadım” karşılığını verdim.
ÜÇ FUTBOLCUNUN İSMİ ALINMAYA ÇALIŞILDI
Ardadan bir süre daha geçti. Orhan Ağabey İstanbul’da ve yine beni aradı, “Adnan, seninle konuşan futbolcular arasında Ünal Karaman, Abdullah Ercan ve Ogün Temizkanoğlu var mıydı?” diye sordu. Hemen bizzat Mehmet Ali Yılmaz’ın bu isimleri teyit ettirip, onların kellesini almak istediğini anlamıştım. “Kesinlikle bu 3 futbolcuyla konuşmadım. Zaten üçüyle de aram bozuk” diyerek işin içinden çıktım. Sonra bir gazeteci arkadaş, “Orhan Ağabey, İstanbul’da TEK-ART Holdingde Mehmet Ali Yılmaz’ın odasından seni aradı. Telefonun megafonu da açıktı. Eğer tek isim versen bitirirdin o futbolcuyu” diyordu. Aslında Mehmet Ali Yılmaz Ünal Karaman’a kafayı takmıştı. Ogün ve Abdullah’ı da satmak istiyordu. Eğer onların ismini versem, bunu bahane ederek Ünal’ın kadro dışı kalmasına, Ogün ve Abdullah’ın da satışına haklı bir neden bulacaktı. Fakat burada oyuna gelmemiştim., Fakat gerçekten de bu isimlerle konuşmamıştım.
CAMPELL OLAYI İLE RAHATLAMIŞ OLDUM
Olay uzadıkça uzadı. Pazar akşamı Kocaelispor maçı var. Takım kendi sahasında 3-0 mağlup oldu. Maçtan sonra mikrofonların uzandığı Mehmet Ali Yılmaz, “Golcü aldık yamyam çıktı, sahaya çıkıp ben mi gol atayım” tepkisini gösterdi ve Kevin Campell’e ağır bir gönderme yaptı. Bunun üzerine ortalık karıştı. Campell ailesiyle ve siyahilerin haklarını savunan derneklerle görüşüyordu. Bu arada Kaptan Ogün Temizkanoğlu ve tüm futbolcular bir basın toplantısı yaptılar. Bu toplantıda tüm futbolcular hem Başkan Mehmet Ali Yılmaz ve yönetimin büyük yanlışlarıyla takımı perişan ettiklerini, hem de Campell’in yanında yer aldıklarını söylediler. O kadar rahatlamıştım ki; ofise geldiğimde hemen Orhan Ağabey’i aradım ve ironi yaparak, “Ağabey, bana o gün açıklamayı takımdaki tüm futbolcular yapmıştı. Hepsinin ismini Mehmet Ali Yılmaz’a verebilirsin” derken kahkaha atıyordum. O da, “Tabii yaptılar basın toplantısını ya, şimdi rahat rahat konuşursun” demiş, telefonu kapatmıştık. Ama üzerimden gerçekten tonlarca ağırlıkta yük kalkmıştı….
‘YÖNETİM TOPLANTILARI BASINA AÇIK OLACAK’
Trabzonspor’un kazandığı bir maçtan sonra yönetim kurulu toplantısı var. Mehmet Ali Yılmaz özel otomobiliyle ve koruması bir iki yöneticiyle birlikte Hüseyin Avni Aker’den tam hareketlenirken, beni görünce otomobili durdurdu ve, “Yönetim toplantısını takip edecek misin?” diye sordu. “Tabii ki” deyince, “Senin araban yoktur, gel getirelim seni” diye jest yapmıştı. Ben de, “Haluk Ayyıldız var yanımda, Sayın Başkan onu almadan gelemem” dediğimde, “Tamam o da gelsin” dedi. Arkada, neredeyse Başkan’ı ezerek otomobile bindik ve tesislere girip, yönetim kurulu odasına yöneldik. Bu ara tüm yöneticiler yerlerini aldılar. Aralarında konuşuyorlar. Biz de Haluk ile kalorifer peteğinin üzerinde oturmuş dinliyoruz. O dönem kulüp müdürü İsmet Güner ağabey hemen asbaşkan Hikmet Onur’un kalağına bizi göstererek bir şeyler söyledi. Hikmet ağabey de Mehmet Ali Yılmaz’a bizi gösterdi ve kulağına eğilim fısıldaşmada bulundu. Yılmaz, “Bundan sonra yönetim kurulu toplantıları gazetecilere açık olacak. Trabzonspor kulübü şeffaf olacak” dediğinde şok olmuştuk. Meğer yönetim kurulu toplantısı başlamış ama konuşulan şeyler öften püften olduğu için biz farkına varmamıştık bile… Çıkmaya yöneldik ama Mehmet Ali Yılmaz izin vermedi. Tabii şaşırmıştık. Toplantı bitince kapı açıldı ki tüm gazeteciler bekliyor. Mehmet Ali Yılmaz’ın kulağına, “Sayın Başkan, sanki çok önemli haberler varmış gibi numara yapabilir misiniz?” dediğimde, “Seni mi kıracağım” dedi.
ERTESİ HAFTA TESİSLER YASAKLANDI
Dışarıdaki gazetecilere, “Müthiş haberler var. Yandınız, yarın kovulursunuz” diye hava atıyoruz. Onlar hemen basın toplantısı düzenine geçtiler ve Yılmaz’dan konuşmasını istediler. İçerde neler olduğunu öğrenmek için can atıyorlardı. Aslında hiçbir şey olmamıştı ama Başkan Yılmaz, “Vallahı tekkeyi bekleyen çorbayı içer. Siz de zamanında gelip haberleri alsaydınız” dedi. Tabii ki tüm gazeteciler işlerinden kovulma endişesi yaşıyordu ama ertesi gün bizim de yönetim toplantısından hiçbir haber yapmadığımızı görünce rahatlamışlardı. Onlara da, “Başkanla sizi tuzağa düşürdük. Hiçbir önemli konu koşulmadı” diyerek onları da rahatlatırken, bizler gülmekten kendimizi alamıyorduk. Bundan sonra toplantıların basına açık olacağını söyledi. Ama iki hafta sonra yine Hüseyin Avni Aker Stadı’nda yine kaybedilen bir maçtan sonra yönetim acil toplantıya girme kararı vermişti. Biz de tesislere uçtuk adeta… Ama dış kapıda, “Yasak kardeşim, başkanın emri” kararıyla karşılaştık. Yani yönetim toplantısı bir hafta basına açık kalabilmişti. Ama o toplantıda da birçok futbolcuya ağır para cezaları verilmiş, Ogün Temizkanoğlu’nun kaptanlığı elinden alınmış, bazı futbolcular kadro dışı bırakılmış, Süleyman Hurma’nın teknik menajerliği elinden alınmış, tenzili rütbe kendisine layık görülmüştü.
BİR EV VE TATİL TEKLİFİNİ NAZİKCE GERİ ÇEVİRDİM
Mehmet Ali Yılmaz kuşkusuz akıllı bir insandı. Öfkelendiğinde dünyayı tanımazdı ama sakin olduğunda dünya iyisi olurdu. Bir akşam yine telefonda konuşuyoruz. Kendisine sorular sorup haber yapma derdindeyim. Bana, “Adnan, senin evinin olmadığını duydum doğru mu?” diye sorunca, “Evet yok evim” dedim… “Ya biz senin ağabeyin değil miyiz? Senin gibi bir gazeteci kirada oturur mu? Bir ev beğen ben yardım edeceğim ve seni ev sahibi yapalım” dedi. Teşekkür ettim ve ekonomik gücüm olduğunda ev sahibi olacağımı ama bir başkasının yardımıyla böyle bir şey yapmayacağımı anlattım. Babamdan ve annemden bile yardım talep etmediğimi de uygun bir dille kendisine izah ettim. Hemen sonra, “Eşin, çoluk çocuğun var, Antalya’da Zigana Tatil köyü senin emrinde… Buraya sayısız insan benim misafirim olarak geliyor. Ben de seni ve aileni misafir etmek istiyorum” teklifini getirdiğinde de, “Sağ olun sayın başkan, ekonomik gücüm ailece bir tatile uygun olduğunda söz Zigana Tatil köyüne geleceğim ama paramla” karşılığını verdim. “Sen ne cins bir adamsın, herkes benden yararlanmak istiyor, sen ise çay bile içmek istemiyorsun” diye şaşkınlığını dile getirmişti.
‘SEN HABERCİSİN, ONLAR DEĞİL’ SÖZLERİ
Bir gün yine haber için Mehmet Ali Yılmaz’ı aradım. Antalya’da Zigana Tatil Köyü’ndeydi. Sorularımı sordum, yanıtlarını verdi. Sonra da, “Beni 5 dakika sonra arasana, başka bir şey söyleyeceğim sana” deyince sabırsızlıkla beklemeye başlamıştım. Beş dakika, bir saat gibi gelmişti. Aradım, ben bir şey sormadan, “Fenerbahçe ile Ogün Temizkanoğlu ve Abdullah Ercan için anlaştık. Yarın işi resmileştireceğiz. Yaz bunu” sözlerini duyunca, “Beş dakika önce neden söylemedeniz ki bu haberi?” şeklinde bir soru sordum. “Yanımda iki gazeteci vardı, onlar bilsin istemedim” ifadelerini kullanmıştı. Şimdi o gazetecilerin isimlerini verip rencide etmeyeyim ama Mehmet Ali Yılmaz’ın emir erleri olmayı onur kabul eden iki isimdi… Şaşırmıştım, “Sayın başkan bu gazeteciler size çok yakın. Neden onlara bu bomba haberi vermediniz ki?” diye sorunca, “Bak evlat, sen gazetecisin, onlar değil benim gözümde. Sen haber peşinde koşuyorsun, onlar benden nemalanmaya çalışıyor. Ben de onları parayla besliyorum. Habere ihtiyaçları yok” dediğinde o iki gazeteci adına utanç duymuştum.
ŞENES ERZİK’İN İSTİFA HEBERİNİ VERMİŞTİ
Mehmet Ali Yılmaz artık aramızda olmadığı için yazabilirim. Kıbrıs’ta takım kampta… Hakemler Trabzonspor’un canına okuyor ve o arada büyük karışıklıklar yaşanıyor. Merhum Yılmaz’ı aradım, TFF ile birkaç soru sordum. Bana, “Pazartesi günü Şenes Erzik ile çok ağır açıklamalar yapacağım. Şu anda konuşmuyorum” dedi. Kamptan döndük, o arada Çarşamba günü olmuştu. Bir anda aklıma, Mehmet Ali Yılmaz’ın Pazartesi Erzik hakkında açıklama yapmadığı geldi. Kendisini aradım, “Sayın başkan neden Şenes Erzik ile ilgili açıklama yapmadınız?” diye sorunca, “Bak bu haberi bir tek sana vereceğim. Ama haberin Trabzon’dan yapıldığı bile ortaya bilinmemeli… Şenes bey beni aradı ve Cuma günü yapılacak TFF’nin Mali Genel Kurul’unda istifa edeceğini ve artık kendisini yıpratmamamı rica etti” dedi… Akşam olmuştu. Haberi Perşembe günü verdim ve Cuma günü Hürriyet’te, “Erzik bugün istifa ediyor” manşetiyle çıktı. Herkes şokta ama kimse de bu habere inanmıyor. Yalan olabileceğini düşünüyor. Hatta bu konuda Hürriyet Spor Müdürü Nezih Alkış’a, “Ağabey bana güven ve kaynak bile sorma” demiştim. Genel kurul başlayıp, Erzik konuşmasının son bölümüne geldiğinde istifa ettiğini açıklamıştı. Gazetenin spor servisinin tümü beni tebrik ediyordu.
BENİ HABERE TEK BAŞKAN YILMAZ’DI
O kadar muhalefet yapmama, eleştirmeme, sokakta da aleyhine olmama rağmen, en çok haberi aldığım isimdi Mehmet Ali Yılmaz, yine Kıbrıs’ta kamptayız. O sırada merhum Tanju Gürsü, başkan yardımcısı… Yöneticiler arasında çatışma var ve İstanbul’da bir barış yemeği verilecekti. Bu yemekle ilgili soruyu sorunca, Tanju ağabey de, “Barış yemeğinde kavga çıktı, bu nasıl yönetim, istifa edeceğim” diye yakındı. Onun ismini kullanmadan haberi verdim. Yine önemli bir sarsıntıya neden oldu. O sırada önemli bir santrafor transferi peşindeydi yönetim… Başkan Mehmet Ali Yılmaz’ı aradım. Bu futbolcunun kim olduğunu sondum. Bana, “Barış yemeğinde kavga çıktı haberinin kaynağını bana söyle, ben de o futbolcunun ismini vereceğim” dedi. Bunun üzerine, “Sayın Başkan, kusura bakmayın, haber kaynağımı hiç satmadım, satmam da… Siz o önemli oyuncuyu başka gazetecilere verin. Ben kaynağımı haber pazarlığı konusu yapmam” deyince, “Seni bu yüzden seviyorum. Sen kaynağını söylemedin ama ben o ismi vereyim. Şota’ya yeniden geri almaya çalışıyorum. Yönetici Mehmet Öksüzoğlu bu gece kendisiyle görüşecek” demiş yine dayanamamış haberin babasını vermişti.
Evet hep muhalefet ettiğim, kulüp yönetim politikalarını yerden yere vurduğum Mehmet Ali Yılmaz ile sayısız anılarımız var ve bunlardan birkaçını sizlerle paylaşarak kendisini anmak istedim…
Anısına saygıyla…