Büyük kulüp olmanın kriterleri vardır. Bir takım şampiyon oluyor diye mesela büyük kulüp kabul edilmez… Öyle olsa Türkiye’de Başakşehir ve Bursaspor da büyükler arasında yer bulurdu ama bu kategoriye dahil edilmediler. Ya da bir takım uzun yıllar şampiyon olamıyor diye büyüklüğünü kaybetmez. Örneğin Manchester United, yıllardır sahada başarısızlıklarla boğuşuyor ama hala daha dünyanın en büyükleri arasında başı çekiyor. Büyüklük taraftarla olur. Gelir kalemlerinin yüksekliğiyle olur. Ekonomik bağımsızlıkla olur. Futbola yeni bir vizyon getirmeyle ve bunu kabul ettirerek uzun yıllar sürdürmeyle olur.
Siyasete ya da güç odaklarına bağlı kalmamakla ya da biat etmemekle olur. Bir misyona sahip olmak ve onu sahiplenmekle olur. Toplumsal olaylarda ortaya koyduğu tavırla olur. Haksız güçlülerin değil, haklı zayıfların yanında olmayla olur. Yaşadığın toplumun sorunlarına duyarlı olmakla ve tavır almakla olur. Teknik adamına, futbolcuna, rakibe, futbol kamuoyuna karşı takındığın tutumla olur. Sadece futbolla değil, sporun her branşına gösterilen ilgiyle, gençlerin her alanda spor yapabilmesinin yolunu açmayla olur…. Daha birçok madde sayabiliriz de bu kadarı yeter sanırım. Yani büyüklüğün kriteri sadece sahadaki başarıyla ölçülmez… Asıl büyüklük saha dışında başlar, bu nihayetinde sahaya yansır. Bu kriterlere bakıldığında aslında Türkiye’de büyük kulüp varlığından söz etmek kolay değil… Kuşkusuz yukarıda ortaya koymaya çalıştığım büyüklük kriterlerinden bir kısmına sahip kulüpler mevcut ama tümünü barındıran var mı? Yok kuşkusuz. Olmayanlardan biri de Trabzonspor ne yazık ki? Yıllardır büyüklük kavramıyla birlikte taraftarını ya da kamuoyunu aldatmanın aracı olarak sahada alınan sonuçlar gösterilmeye çalışılıyor. Ya da gereksiz, anlamsız transferlerle İstanbul’un futbol kültürü özürlü 3 kulübünü takip etmeyi büyüklük olarak görmek istiyor. Birkaç kez şampiyon olduğunda da büyüklük anlamında çok büyük merhaleler kat ettiği düşünülüyor. BÜYÜKLÜK KAVRAMI SULANDIRILDI Oysa Trabzonspor’u uzun yıllardır yönetenler, büyüklüğe yakışır tavır ve davranışlardan uzaklaşmanın dayanılmaz hafifliğini sergiliyorlar. Bunu futbolcu, toplumla, rakip takımlarla, futbolun paydaşlarıyla ilişkileriyle, farklı alanlarda faaliyet göstermeme, siyaset karşısında bağımsız olamama durumuyla, kendi misyonunu yok etme pahasına günün tüketim modasına uyma, yeni ve herkesten farklı bir vizyon çizmeme durumlarıyla açıklayabiliriz. Ancak bu yazımda Trabzonspor’un büyüklük kavramını sadece futbolcu ilişkileri ve bir de son dönemlerde yaşanan teknik adam bağımlılığı konularıyla işlemeye çalışacağım. Ve son yıllarda yaşanan birkaç olayı gündeme getireceğim. Nasıl da büyüklük olgusunun sulandırıldığını anlatma çabası göstereceğim.
Bir kere büyük kulüp, futbolcu endeksli yönetilmez ve yıldız isimlere bağımlı olmaz. Kuşkusuz futbol, futbolcuyla vardır ama yine de bir oyuncunun etkin olması ya da güçlü bir lobisinin bulunması, veya taraftarca sevilmesi nedeniyle yönetimler kendisine taviz üzerine taviz vermez. Her şekilde kulübün manevi gücünün, bir ya da birkaç futbolcudan çok daha büyük, güçlü olduğunu hissettirir. Zayıflık belirtisi göstermez. Çünkü güçlü oyuncu karşısında gösterilen zayıflık belirtisi, tüm oyunculara yansır ve sonuçta kulübün çözülmesi çorap söküğüne döner. Bu noktada birkaç örnekle Trabzonspor’un neden büyüklük örneği sergileyemediğini, ya da geçmişte nasıl sergilediğini ifade etmek isterim. YÖNETİM BU KADAR SIĞ DÜŞÜNEMEZ Ahmet Ağaoğlu başkanlığı döneminde Anthony Nwakaeme’ye sözleşme imzalatamadı… Yapılması gereken Nwakaeme ile bir yıl önce masaya oturmak, sözleşme yapıyorsa yola devam etmek, imza atmıyorsa satmaktır. Satışa da yanaşmıyorsa bu kez yerini kaliteli bir isimle doldurup, onu kadro dışı bırakmak, tek başına çalışmaya mahkum etmektir. Eğer büyük kulüpseniz, bu oyuncunun bedava, elini kolunu sallayarak gitme zeminini yaratmazsınız. ‘Futbolcu endeksli kulüp’ olmadığınızı gösterme adına bu üç tavırdan birini ortaya koyarsınız. Kaldi ki Nwakaeme öyle ahım şahım bir futbolcu olsa 30 yaşına kadar sıradan kulüplerde değil, Avrupa’nın önemli markalarında futbol oynardı. Oysa Trabzonspor’a geldiği ülke İsrail.. Onun karşısında bile zavallılık sergiliyorsanız kimseye büyük kulüp olduğunuzu anlatamazsınız. Trabzonspor’u yöneten yeni kadronun Nwakaeme olayından ders alması gerekirdi ama almamış… Nereden mi biliyoruz. Bakın anlatayım: Biliyorsunuz, Ertuğrul Doğan başkan seçildikten hemen sonra sözleşmeleri gelecek sezon bitecek olan Manolis Siopis ile Anastosios Bakasetas ile masaya oturma kararı aldı. Siopis denen iki yüzlü futbolcu müsvetesi, imza atmamak için kırk dereden su getirirken, hazırlık döneminde takımla çalışmayı reddedip ‘sırtım ağrıyor’ yalanına sığındı. Aylarca oyaladığı yönetime, “Ailevi nedenlerle Yunanistan’a döneceğim” dedi ve sonra da sözleşmesi karşılıklı feshedilerek İngiltere’nin Cardif City kulübünün yolunu tuttu. Kendisiyle yapılan anlaşmada da, “Avrupa’nın 6 büyük ligine gidersen 700 bin Euro, Türkiye Süper Ligine gidersen 2 milyon Euro bonservis bedeli alırız” şeklinde bir madde dikkat çekti. Büyük bir kulüp, oyuncuyla böyle bir anlaşma yapar mı? Böyle sığ düşünebilir mi? Büyük kulüp yönettiğinin farkındaysa, futbolcu nereye giderse gitsin, “Şu kadar parayı getirir ve istediğin yere gidersin. Aksi takdirde paranı öderiz ama bir yıl futbol oynamana engel oluruz” denir ve futbolcu da ya tıpış tıpış gelip imzayı atar ya da istenen parayı getirir ve gider.
Ama nerede Trabzonspor’u yönetecek bu kadar basit konuyu düşünecek kafa… Sonuçta yerden bitme bir futbolcunun tuzağına kurban edersiniz koca Trabzonspor’u… BAKASETAS’A BU TAVİZ KÜÇÜKLÜK DEĞİL Mİ? Manolis Siopis ile ilgili krizler yaşanırken Başkan Ertuğrul Doğan, “Bakasetas’ta hiçbir sorun yok, yakın bir tarihte imza atacağız” açıklamasını yaptı. Başkan sözünün senet olması gerektiğini bilmiyor sanırım. Çünkü aradan aylar geçti ve ortaya çıkan sonuca göre Bakasetas kesinlikle imza atmayacağı ortaya çıktı. Önümüzdeki sezon da elini kolunu sallayarak, arkasına bile bakma ihtiyacı hissetmeden istediği kulübe transfer olacak. Trabzonspor yönetiminin, aldığı 1 milyon 250 bin Euro ücreti 2 milyon Euro seviyesine çıkarmasına rağmen imza atmayan bu Bakasetas’a mahkumiyetin bir izahı olabilir mi? Adam kafasına göre takılıyor. İstediği zaman sezon sonundaki maçlarda cezalı duruma düşüyor. Tatile erken çıkıyor. Sahada hiçbir şey üretmiyor ama penaltılardan ve duran toplarla da şansına gol atıyor diye dokunulmazlığı varmış gibi hareket ediliyor. Bakasetas’ın sakatlığı tam geçmemesine rağmen Fenerbahçe maçında Ertuğrul Doğan’ın kankası Abdullah Avcı tarafından kadroya alınıyor. İkinci yarıda da sahaya sürüyor. Aynı şey Konyaspor maçında yaşanıyor. Yani Bakasetas istediği gibi at koştururken ne kadar vazgeçilmez olduğunu bizzat Abdullah Avcı kendisine de kamuoyuna da ilan ediyor. Başkan ve yönetim de buna sessiz kalıyor!!!Ondan sonra da büyük kulübün, büyük başkanlığından ya da yöneticiliğinden söz ediliyor.
Siz bunu benim külahıma bile anlatamazsınız! Ne yazık ki Ertuğrul Doğan ve ekibi anlaşılmaz bir şekilde tazminat ödeyip daha 7 ay önce gönderdiği Abdullah Avcı’ya yeniden görev verirken ve 7,5 aylığına banka hesabını 40 milyon lira ile daha şişirirken de, Manolis Siopis’le yaptıkları anlaşmayla da ve şu anda da Bakasetas tutumuyla da kesinlikle büyük kulüp yöneticisi davranış biçimini sergilemiyor. Korkan, yılgın, teslim olmuş, panik halinde bir Trabzonspor görüntüsünün sebebi oluyor Doğan ve arkadaşları. Eğer bu kulübü biraz olsun seviyorlarsa ve büyük olduğunu düşünüyorlarsa yapmaları gereken ilk eylem, Anastosios Bakasetas’ı kadro dışı bırakmaktır. Bu oyuncu ya devre arasında getirir 3 milyon Euro’yu ve gider ya da tek başına çalışır, 7 ay futbol oynamaz ve sonra da istediği kulübe transferi gerçekleştirir. Ama Trabzonspor’u kullanmasına da izin verilmemiş olur. Sahada takımın ne yapacağı hiç önemli değil, yenilir, yener, berabere kalır bunlar gelip geçer. Bakın 1,5 yıl önceki şampiyonluk bile unutulmadı mı?
Demek ki sonuçlar unutulur, eylemler baki kalır! ÖRNEĞİNİZ ASLINDA HEMEN YANIBAŞINIZDA Büyük kulüp davranışı açısından bir hatırlatma yapalım Ertuğrul Doğan ve ekibine… Hem de Doğan’ın da içinde bulunduğu bir dönemde yaşandı bu olay… Biliyorsunuz Onur Recep Kıvrak, kulübün üzerinde hareket eden bir isimdi. Hani başkanları yönetiyor desek abartmış olmayız. Ayın şekilde Burak Yılmaz, Çin’den büyük sükseyle gelmiş, Türk futbolunun en önemli figürlerinin başındaydı. Juraj Kucka Milat patentli bir yıldızdı. Vahid Amiri ve Olcay Şahan da önemli transferler olarak Bordo-Mavili formayı giyiyordu. Ancak bu isimler şımarık ve kendilerini takımın üzerinde görüyorlardı. Ahmet Ağaoğlu başkan, Hayrettin Hacısalihoğlu asbaşkandı. Ünal Karaman da teknik direktör… Karaman’ın bile onayını alma gereği duymadan, Hacısalihoğlu’nun bastırmasıyla bu 5 isim kadro dışı bırakıldı ve kulüp bulmaları istendi.
Bu isimlerin yerine Uğurcan Çakır, Yusuf Yazıcı, Abdulkadir Ömür, Abdulkadir Parmak ve Hüseyin Türkmen 11’e monte edildi. Trabzonspor bu eylemle birlikte hem borcunu önemli oranda azalttı, hem takım 9’nccu basamaktan 4’ncü sıraya kadar yükseldi. Hem de ekonomik olarak kulübü rahatlatıp, borcunun da azalmasının aracı oldular. Eğer hakemler o sezonun ikinci yarısında oynanan Başakşehir ve Galatasaray maçlarında Trabzonspor’u lime lime doğramasa, Fenerbahçe maçında da karşılaşma 1-0 devam ederken ve rakip 10 kişi kalmışken Ünal Karaman’ın oyuncu değişikliğinde büyük hataları olmasa Bordo-Mavili takım bu 5 gençle birlikte şampiyon oluyordu.
Hatırladınız mı?
Yani büyük kulüp davranışı böyle olur. Futbolcudan korkmaz. Futbolcunun saygısını kazanır. Bu saygıyı da ancak bu şekilde hak edebilir. Bu nedenle de kusura bakmayın ama birçok yönüyle eleştirdiğim Hayrettin Hacısalihoğlu’nun yöneticiliğinin yanından bile geçemezsiniz. ALIN SİZE ÖZKAN SÜMER’DEN İKİ BÜYÜKLÜK DERSİ Bakın size tarihten de birkaç büyük kulüp tavrı örneği vereyim de belki kulağınıza küpe edersiniz. Özkan Sümer başkan olmuş, tüm futbolculara yeni sözleşme önerisinde bulunuyor ve, “Boş sözleşmeye imza atın, biz rakamı yazacağız. Eğer o rakamı beğenmezseniz, sözleşmeyi yırtıp atacağız” diyor. ”Tüm futbolcular sözleşme imzalıyor. Tamer Tuna takımın en iyilerinden… “Ben de imzalamak istiyorum ama en azından alacağım rakamı bilmeliyim” diyor. Bu önerisi kabul edilmiyor. O da imzayı atmıyor. Bunun üzerine Tamer 1,5 trilyon lira karşılığı satış listesine konuluyor. Ama hiçbir kulüp bu parayı vermiyor. Takım Almanya’da kampta, Tamer de apar topar tarifeli uçakla Almanya’ya gönderiliyor. Ama Almanya’ya indiği gibi yeni bir telefon açılıyor ve, “Tamer kampa katılmasın… Kendisini Beşiktaş’a sattık, geri dönsün” deniyor ve bu isim 950 milyar lira karşılığı Siyah-Beyazlı kulübe gönderiliyor.
Aslında Tamer Tuna’ya önemli bir ders verilirken diğer futbolculara da gözdağı verilmiş oluyor. Yine Özkan Sümer başkan… Marco Aurelio devre arasında Brezilya’da tatilde… Kulübü arıyor, “Beni mafya kaçırdı, 100 bin dolar istiyorlar. Yoksa bırakmıyorlar” diyor… ;Yönetim bir türlü doğruyu öğrenemiyor, çaresiz 100 bin doları gönderiyor. Aurelio da Trabzon’a geliyor. Ama zamanla bunun yalan olduğu, sırf aldığı ücrete zam yaptıramadığı için böyle bir yola başvurduğu ortaya çıkıyor. Ancak iş işten geçmiş oluyor. Sezon bitiyor, yine tatil ve yeni sezon başlayacak. Da Silva ve Mario Jarro da “Bizi mafya kaçırdı ve 100’er bin dolar istiyorlar” yalanına sarılıyorlar. Sümer ve ekibi, “Eğer 24 saat içinde kampta olmazsanız, bir daha Trabzonspor formasını giyemezsiniz” diyerek resti çekiyor.. İki oyuncu da tüm hava yollarını araştırıyorlar ama ancak 48 saat içinde Gerede kampına katılabiliyorlar. Sümer, kafile başkanına, ‘İki oyuncuyu da kampa dahil etmeyin diyor. Da Silva ve Jarro, Trabzon’a geliyorlar ve anında Elazığspor’a satış gerçekleşiyor.
Trabzonspor yönetimi bu tavırları sergilerken diğer yandan da kurda kuşa olan borçları temizliyor, Mehmet Ali Yılmaz’ın 50 milyon dolarlık mahkeme ve temlik kamburundan kurtuluyor ve şampiyonluk savaşı verecek kadro yaratılıyordu. HAMİ MANDIRALI’NIN YIPTIĞI VE BURSASPOR ÖRNEĞİ Bir örnek daha… Bu da Hami Mandıralı’dan... İbrahim Hacıosmanoğlu başkandı… Mustafa Reşit Akçay teknik direktör oldu. Ama takım içinde disiplinsiz, kendini dokunulmaz gören birçok futbolcu vardı.. Mustafa Reşit Akçay istifa edince görevi yardımcısı Hami Mandıralı üstlendi. İlk işi Malouda, Janko, Colman ve benzeri kendilerini dev aynasında gören futbolcuları tribüne yollamak oldu. Pilot takımdan gelen futbolcularla devre arasında transfer edilen birkaç oyuncuyla birlikte mücadeleyi sürdürdü. Trabzonspor, ligin ikinci devresinde adeta fırtına gibi esmişti. Hiç kimse de Malouda’yı, Colman’ı, Janko’yu bir daha hatırlamadı bile… Demek ki kendisini dev aynasında gören futbolcuların bu tavrının tek nedeni yönetenler ve teknik adamların küçük düşünmeleri, aşağılık kompleksine sahip olmalarıymış…. Her oyuncunun yerinin dolabildiğini Hami Mandıralı da göstermişti bir kez de olsa… TEKNİK ADAMA TAPINMANIN ANLAMI NE? Trabzonspor’da futbolcuya yönelik bu yanlış tavırlardan bir an önce kurtulmak gerektiğini Ertuğrul Doğan yönetimine bir kez daha altını kalın kalın çizerek hatırlattıktan sonra dönelim teknik adam meselesine… Doğan, ne yazık ki hala kendisini tribündeki fanatik taraftar sanıyor. Öyle davranmaktan vazgeçmiyor. Tribündeki taraftarlar, takımı yöneten teknik adamlara hayrandır ya… Onlarla sohbet ettiklerinde ağızlarının içine bakarlar ve hatıra fotoğrafı çekilmek için sıraya girerler ya; Doğan da her çalıştığı teknik adamı başının üzerine çıkarıyor. Bununla da yetinmiyor, kulübü yönetmesinin zeminini hazırlıyor. Abdullah Avcı da bu daha önce yaşanmıştı. Nenad Bjelica ile de bu tutumu devam etti. Şimdi yine Avcı ile yola devam ederken, hiçbir şekilde tecrübe kazanamayacağını, Trabzonspor gibi önemli bir kulübü yönettiğinin farkına varamayacağını her tavrıyla gösteriyor.
Bir kere, Abdullah Avcı teknik direktördür. Sahada kendisine sunulan takımı yönetir, başarılı kılmak için uğraşır. Boşuna 7,5 ay için 40 milyon lira gibi, on milyonlarca insanın rüyasında göremeyeceği parayı kazanmıyor. Avcı, ‘Bu takım yetersiz’ dediğinde, “Madem yetersizdi neden başına geçmeyi kabul ettin? Sana bu takımı teslim ettik. Seni zengin edecek parayı da ödedik. Şimdi bu futbolcu kadrosundan iyi bir takım yaratmanı ve başarılı olmanı bekliyoruz” diyeceksiniz. Bunu söylemezsiniz, Abdullah Avcı’nın emir erliğinden başka hiçbir işlev görmeyen, kendilerine emanet edilmiş kulübe ihanet eden kişiler olarak anılırsınız. Avcı ile sizin kişisel hukukunuz ne olursa olsun, onun Trabzonspor camiasının üzerine çıkma gayretlerine, ‘Yerini bil, haddini aşma” dersiniz. YATAK ODASI TOPLUMA AÇILIR MI? Adam, çıkıp maçlardan sonra futbolcuları hedef yapıyor, gıkınız çıkmıyor. Bu Rayyan Baniya, Mehmet Can Aydın için kulüplerine, kendilerine ne kadar para ödediniz unuttunuz mu? Bir teknik adam, milyonlarca Euro’ya mal olmuş oyuncularını kamuoyu önünde küçük düşürüp, hiçleştirmeye çalışır mı? Çalışmaz! Çalışıyorsa, hem o kulübe, hem de futbolcuya düşmanlık yapıyor demektir. Amacı da yeni transferler yaptırıp, kulübü batırmaktır. Şunu unutmayın yeni transferlerle günü bir ölçüde kurtarabilirsiniz ama yarınları karartırsınız. Trabzonspor’u bu camia size emanet etti. Emanete saygılı olun, onu aldığınızdan çok daha iyi noktalara taşıyarak gelecek emanetçilere teslim edin. Teknik adama teslim olmayın!
Bir şey daha… Her maçın devre arasında soyunma odasında Abdullah Avcı’nın futbolculara yaptığı konuşmalarını yayınlama modasını başlatmanızın amacı? Böyle bir davranışı hangi büyük kulüpte gördünüz? Sonra o soyunma odası bir kulübün en mahrem yeridir. Orada yaşananlar, konuşulanlar orada kalır. O kapıdan dışarı sızmaz. Sızdıran darağacına çekilirdi. Eskiden kulüp başkanları bile soyunma odasına girmez, giremezdi. Yazık ki Trabzonspor’un yatak odasını herkese açık hale getirdiniz. Vazgeçin bu uygulamadan. Amacınız Abdullah Avcı’nın devre arasında takımı nasıl hazırladığına dönük bir güzellemeyse inanın ters tepiyor. Çünkü Abdullah Avcı’nın aslında stratejik, taktik, teknik, rakip analizi açısından futbolcuya öğreteceği hiçbir bilgisinin olmadığını gösterdi bu videolar bizlere… Kulübü de adamı da daha fazla küçültmeyin..
Son söz:
Özkan Sümer boşuna, “Trabzonspor güçlülerle sevişerek değil, savaşarak büyük oldu” dememiştir. Ne yazık ki Bordo-Mavili kulübü yönetenler, siyasetin güçlülerinin oyuncağı olmak bir yana, bizzat onu yönetenler tarafından sıradan futbolculara, ya da maaşlı teknik adamına bile diş geçiremeyecek kadar küçültülmeye çalışılıyor. Bilmem camia bunun ayrımına ne zaman varır ve kış uykusundan uyanıp, Trabzonspor’u yeniden büyük kulüp refleksi gösteren bir abide haline getirmek için üzerine düşeni yapar? Biliyoruz ki ne Başkan, ne de yönetim bu kulübün büyüklüğünün de, bu büyüklüğe uygun davranışın da neler olduğunun farkında değil…
Ve korkum o ki öğrenemeyecekler de!
Siyasete ya da güç odaklarına bağlı kalmamakla ya da biat etmemekle olur. Bir misyona sahip olmak ve onu sahiplenmekle olur. Toplumsal olaylarda ortaya koyduğu tavırla olur. Haksız güçlülerin değil, haklı zayıfların yanında olmayla olur. Yaşadığın toplumun sorunlarına duyarlı olmakla ve tavır almakla olur. Teknik adamına, futbolcuna, rakibe, futbol kamuoyuna karşı takındığın tutumla olur. Sadece futbolla değil, sporun her branşına gösterilen ilgiyle, gençlerin her alanda spor yapabilmesinin yolunu açmayla olur…. Daha birçok madde sayabiliriz de bu kadarı yeter sanırım. Yani büyüklüğün kriteri sadece sahadaki başarıyla ölçülmez… Asıl büyüklük saha dışında başlar, bu nihayetinde sahaya yansır. Bu kriterlere bakıldığında aslında Türkiye’de büyük kulüp varlığından söz etmek kolay değil… Kuşkusuz yukarıda ortaya koymaya çalıştığım büyüklük kriterlerinden bir kısmına sahip kulüpler mevcut ama tümünü barındıran var mı? Yok kuşkusuz. Olmayanlardan biri de Trabzonspor ne yazık ki? Yıllardır büyüklük kavramıyla birlikte taraftarını ya da kamuoyunu aldatmanın aracı olarak sahada alınan sonuçlar gösterilmeye çalışılıyor. Ya da gereksiz, anlamsız transferlerle İstanbul’un futbol kültürü özürlü 3 kulübünü takip etmeyi büyüklük olarak görmek istiyor. Birkaç kez şampiyon olduğunda da büyüklük anlamında çok büyük merhaleler kat ettiği düşünülüyor. BÜYÜKLÜK KAVRAMI SULANDIRILDI Oysa Trabzonspor’u uzun yıllardır yönetenler, büyüklüğe yakışır tavır ve davranışlardan uzaklaşmanın dayanılmaz hafifliğini sergiliyorlar. Bunu futbolcu, toplumla, rakip takımlarla, futbolun paydaşlarıyla ilişkileriyle, farklı alanlarda faaliyet göstermeme, siyaset karşısında bağımsız olamama durumuyla, kendi misyonunu yok etme pahasına günün tüketim modasına uyma, yeni ve herkesten farklı bir vizyon çizmeme durumlarıyla açıklayabiliriz. Ancak bu yazımda Trabzonspor’un büyüklük kavramını sadece futbolcu ilişkileri ve bir de son dönemlerde yaşanan teknik adam bağımlılığı konularıyla işlemeye çalışacağım. Ve son yıllarda yaşanan birkaç olayı gündeme getireceğim. Nasıl da büyüklük olgusunun sulandırıldığını anlatma çabası göstereceğim.
Bir kere büyük kulüp, futbolcu endeksli yönetilmez ve yıldız isimlere bağımlı olmaz. Kuşkusuz futbol, futbolcuyla vardır ama yine de bir oyuncunun etkin olması ya da güçlü bir lobisinin bulunması, veya taraftarca sevilmesi nedeniyle yönetimler kendisine taviz üzerine taviz vermez. Her şekilde kulübün manevi gücünün, bir ya da birkaç futbolcudan çok daha büyük, güçlü olduğunu hissettirir. Zayıflık belirtisi göstermez. Çünkü güçlü oyuncu karşısında gösterilen zayıflık belirtisi, tüm oyunculara yansır ve sonuçta kulübün çözülmesi çorap söküğüne döner. Bu noktada birkaç örnekle Trabzonspor’un neden büyüklük örneği sergileyemediğini, ya da geçmişte nasıl sergilediğini ifade etmek isterim. YÖNETİM BU KADAR SIĞ DÜŞÜNEMEZ Ahmet Ağaoğlu başkanlığı döneminde Anthony Nwakaeme’ye sözleşme imzalatamadı… Yapılması gereken Nwakaeme ile bir yıl önce masaya oturmak, sözleşme yapıyorsa yola devam etmek, imza atmıyorsa satmaktır. Satışa da yanaşmıyorsa bu kez yerini kaliteli bir isimle doldurup, onu kadro dışı bırakmak, tek başına çalışmaya mahkum etmektir. Eğer büyük kulüpseniz, bu oyuncunun bedava, elini kolunu sallayarak gitme zeminini yaratmazsınız. ‘Futbolcu endeksli kulüp’ olmadığınızı gösterme adına bu üç tavırdan birini ortaya koyarsınız. Kaldi ki Nwakaeme öyle ahım şahım bir futbolcu olsa 30 yaşına kadar sıradan kulüplerde değil, Avrupa’nın önemli markalarında futbol oynardı. Oysa Trabzonspor’a geldiği ülke İsrail.. Onun karşısında bile zavallılık sergiliyorsanız kimseye büyük kulüp olduğunuzu anlatamazsınız. Trabzonspor’u yöneten yeni kadronun Nwakaeme olayından ders alması gerekirdi ama almamış… Nereden mi biliyoruz. Bakın anlatayım: Biliyorsunuz, Ertuğrul Doğan başkan seçildikten hemen sonra sözleşmeleri gelecek sezon bitecek olan Manolis Siopis ile Anastosios Bakasetas ile masaya oturma kararı aldı. Siopis denen iki yüzlü futbolcu müsvetesi, imza atmamak için kırk dereden su getirirken, hazırlık döneminde takımla çalışmayı reddedip ‘sırtım ağrıyor’ yalanına sığındı. Aylarca oyaladığı yönetime, “Ailevi nedenlerle Yunanistan’a döneceğim” dedi ve sonra da sözleşmesi karşılıklı feshedilerek İngiltere’nin Cardif City kulübünün yolunu tuttu. Kendisiyle yapılan anlaşmada da, “Avrupa’nın 6 büyük ligine gidersen 700 bin Euro, Türkiye Süper Ligine gidersen 2 milyon Euro bonservis bedeli alırız” şeklinde bir madde dikkat çekti. Büyük bir kulüp, oyuncuyla böyle bir anlaşma yapar mı? Böyle sığ düşünebilir mi? Büyük kulüp yönettiğinin farkındaysa, futbolcu nereye giderse gitsin, “Şu kadar parayı getirir ve istediğin yere gidersin. Aksi takdirde paranı öderiz ama bir yıl futbol oynamana engel oluruz” denir ve futbolcu da ya tıpış tıpış gelip imzayı atar ya da istenen parayı getirir ve gider.
Ama nerede Trabzonspor’u yönetecek bu kadar basit konuyu düşünecek kafa… Sonuçta yerden bitme bir futbolcunun tuzağına kurban edersiniz koca Trabzonspor’u… BAKASETAS’A BU TAVİZ KÜÇÜKLÜK DEĞİL Mİ? Manolis Siopis ile ilgili krizler yaşanırken Başkan Ertuğrul Doğan, “Bakasetas’ta hiçbir sorun yok, yakın bir tarihte imza atacağız” açıklamasını yaptı. Başkan sözünün senet olması gerektiğini bilmiyor sanırım. Çünkü aradan aylar geçti ve ortaya çıkan sonuca göre Bakasetas kesinlikle imza atmayacağı ortaya çıktı. Önümüzdeki sezon da elini kolunu sallayarak, arkasına bile bakma ihtiyacı hissetmeden istediği kulübe transfer olacak. Trabzonspor yönetiminin, aldığı 1 milyon 250 bin Euro ücreti 2 milyon Euro seviyesine çıkarmasına rağmen imza atmayan bu Bakasetas’a mahkumiyetin bir izahı olabilir mi? Adam kafasına göre takılıyor. İstediği zaman sezon sonundaki maçlarda cezalı duruma düşüyor. Tatile erken çıkıyor. Sahada hiçbir şey üretmiyor ama penaltılardan ve duran toplarla da şansına gol atıyor diye dokunulmazlığı varmış gibi hareket ediliyor. Bakasetas’ın sakatlığı tam geçmemesine rağmen Fenerbahçe maçında Ertuğrul Doğan’ın kankası Abdullah Avcı tarafından kadroya alınıyor. İkinci yarıda da sahaya sürüyor. Aynı şey Konyaspor maçında yaşanıyor. Yani Bakasetas istediği gibi at koştururken ne kadar vazgeçilmez olduğunu bizzat Abdullah Avcı kendisine de kamuoyuna da ilan ediyor. Başkan ve yönetim de buna sessiz kalıyor!!!Ondan sonra da büyük kulübün, büyük başkanlığından ya da yöneticiliğinden söz ediliyor.
Siz bunu benim külahıma bile anlatamazsınız! Ne yazık ki Ertuğrul Doğan ve ekibi anlaşılmaz bir şekilde tazminat ödeyip daha 7 ay önce gönderdiği Abdullah Avcı’ya yeniden görev verirken ve 7,5 aylığına banka hesabını 40 milyon lira ile daha şişirirken de, Manolis Siopis’le yaptıkları anlaşmayla da ve şu anda da Bakasetas tutumuyla da kesinlikle büyük kulüp yöneticisi davranış biçimini sergilemiyor. Korkan, yılgın, teslim olmuş, panik halinde bir Trabzonspor görüntüsünün sebebi oluyor Doğan ve arkadaşları. Eğer bu kulübü biraz olsun seviyorlarsa ve büyük olduğunu düşünüyorlarsa yapmaları gereken ilk eylem, Anastosios Bakasetas’ı kadro dışı bırakmaktır. Bu oyuncu ya devre arasında getirir 3 milyon Euro’yu ve gider ya da tek başına çalışır, 7 ay futbol oynamaz ve sonra da istediği kulübe transferi gerçekleştirir. Ama Trabzonspor’u kullanmasına da izin verilmemiş olur. Sahada takımın ne yapacağı hiç önemli değil, yenilir, yener, berabere kalır bunlar gelip geçer. Bakın 1,5 yıl önceki şampiyonluk bile unutulmadı mı?
Demek ki sonuçlar unutulur, eylemler baki kalır! ÖRNEĞİNİZ ASLINDA HEMEN YANIBAŞINIZDA Büyük kulüp davranışı açısından bir hatırlatma yapalım Ertuğrul Doğan ve ekibine… Hem de Doğan’ın da içinde bulunduğu bir dönemde yaşandı bu olay… Biliyorsunuz Onur Recep Kıvrak, kulübün üzerinde hareket eden bir isimdi. Hani başkanları yönetiyor desek abartmış olmayız. Ayın şekilde Burak Yılmaz, Çin’den büyük sükseyle gelmiş, Türk futbolunun en önemli figürlerinin başındaydı. Juraj Kucka Milat patentli bir yıldızdı. Vahid Amiri ve Olcay Şahan da önemli transferler olarak Bordo-Mavili formayı giyiyordu. Ancak bu isimler şımarık ve kendilerini takımın üzerinde görüyorlardı. Ahmet Ağaoğlu başkan, Hayrettin Hacısalihoğlu asbaşkandı. Ünal Karaman da teknik direktör… Karaman’ın bile onayını alma gereği duymadan, Hacısalihoğlu’nun bastırmasıyla bu 5 isim kadro dışı bırakıldı ve kulüp bulmaları istendi.
Bu isimlerin yerine Uğurcan Çakır, Yusuf Yazıcı, Abdulkadir Ömür, Abdulkadir Parmak ve Hüseyin Türkmen 11’e monte edildi. Trabzonspor bu eylemle birlikte hem borcunu önemli oranda azalttı, hem takım 9’nccu basamaktan 4’ncü sıraya kadar yükseldi. Hem de ekonomik olarak kulübü rahatlatıp, borcunun da azalmasının aracı oldular. Eğer hakemler o sezonun ikinci yarısında oynanan Başakşehir ve Galatasaray maçlarında Trabzonspor’u lime lime doğramasa, Fenerbahçe maçında da karşılaşma 1-0 devam ederken ve rakip 10 kişi kalmışken Ünal Karaman’ın oyuncu değişikliğinde büyük hataları olmasa Bordo-Mavili takım bu 5 gençle birlikte şampiyon oluyordu.
Hatırladınız mı?
Yani büyük kulüp davranışı böyle olur. Futbolcudan korkmaz. Futbolcunun saygısını kazanır. Bu saygıyı da ancak bu şekilde hak edebilir. Bu nedenle de kusura bakmayın ama birçok yönüyle eleştirdiğim Hayrettin Hacısalihoğlu’nun yöneticiliğinin yanından bile geçemezsiniz. ALIN SİZE ÖZKAN SÜMER’DEN İKİ BÜYÜKLÜK DERSİ Bakın size tarihten de birkaç büyük kulüp tavrı örneği vereyim de belki kulağınıza küpe edersiniz. Özkan Sümer başkan olmuş, tüm futbolculara yeni sözleşme önerisinde bulunuyor ve, “Boş sözleşmeye imza atın, biz rakamı yazacağız. Eğer o rakamı beğenmezseniz, sözleşmeyi yırtıp atacağız” diyor. ”Tüm futbolcular sözleşme imzalıyor. Tamer Tuna takımın en iyilerinden… “Ben de imzalamak istiyorum ama en azından alacağım rakamı bilmeliyim” diyor. Bu önerisi kabul edilmiyor. O da imzayı atmıyor. Bunun üzerine Tamer 1,5 trilyon lira karşılığı satış listesine konuluyor. Ama hiçbir kulüp bu parayı vermiyor. Takım Almanya’da kampta, Tamer de apar topar tarifeli uçakla Almanya’ya gönderiliyor. Ama Almanya’ya indiği gibi yeni bir telefon açılıyor ve, “Tamer kampa katılmasın… Kendisini Beşiktaş’a sattık, geri dönsün” deniyor ve bu isim 950 milyar lira karşılığı Siyah-Beyazlı kulübe gönderiliyor.
Aslında Tamer Tuna’ya önemli bir ders verilirken diğer futbolculara da gözdağı verilmiş oluyor. Yine Özkan Sümer başkan… Marco Aurelio devre arasında Brezilya’da tatilde… Kulübü arıyor, “Beni mafya kaçırdı, 100 bin dolar istiyorlar. Yoksa bırakmıyorlar” diyor… ;Yönetim bir türlü doğruyu öğrenemiyor, çaresiz 100 bin doları gönderiyor. Aurelio da Trabzon’a geliyor. Ama zamanla bunun yalan olduğu, sırf aldığı ücrete zam yaptıramadığı için böyle bir yola başvurduğu ortaya çıkıyor. Ancak iş işten geçmiş oluyor. Sezon bitiyor, yine tatil ve yeni sezon başlayacak. Da Silva ve Mario Jarro da “Bizi mafya kaçırdı ve 100’er bin dolar istiyorlar” yalanına sarılıyorlar. Sümer ve ekibi, “Eğer 24 saat içinde kampta olmazsanız, bir daha Trabzonspor formasını giyemezsiniz” diyerek resti çekiyor.. İki oyuncu da tüm hava yollarını araştırıyorlar ama ancak 48 saat içinde Gerede kampına katılabiliyorlar. Sümer, kafile başkanına, ‘İki oyuncuyu da kampa dahil etmeyin diyor. Da Silva ve Jarro, Trabzon’a geliyorlar ve anında Elazığspor’a satış gerçekleşiyor.
Trabzonspor yönetimi bu tavırları sergilerken diğer yandan da kurda kuşa olan borçları temizliyor, Mehmet Ali Yılmaz’ın 50 milyon dolarlık mahkeme ve temlik kamburundan kurtuluyor ve şampiyonluk savaşı verecek kadro yaratılıyordu. HAMİ MANDIRALI’NIN YIPTIĞI VE BURSASPOR ÖRNEĞİ Bir örnek daha… Bu da Hami Mandıralı’dan... İbrahim Hacıosmanoğlu başkandı… Mustafa Reşit Akçay teknik direktör oldu. Ama takım içinde disiplinsiz, kendini dokunulmaz gören birçok futbolcu vardı.. Mustafa Reşit Akçay istifa edince görevi yardımcısı Hami Mandıralı üstlendi. İlk işi Malouda, Janko, Colman ve benzeri kendilerini dev aynasında gören futbolcuları tribüne yollamak oldu. Pilot takımdan gelen futbolcularla devre arasında transfer edilen birkaç oyuncuyla birlikte mücadeleyi sürdürdü. Trabzonspor, ligin ikinci devresinde adeta fırtına gibi esmişti. Hiç kimse de Malouda’yı, Colman’ı, Janko’yu bir daha hatırlamadı bile… Demek ki kendisini dev aynasında gören futbolcuların bu tavrının tek nedeni yönetenler ve teknik adamların küçük düşünmeleri, aşağılık kompleksine sahip olmalarıymış…. Her oyuncunun yerinin dolabildiğini Hami Mandıralı da göstermişti bir kez de olsa… TEKNİK ADAMA TAPINMANIN ANLAMI NE? Trabzonspor’da futbolcuya yönelik bu yanlış tavırlardan bir an önce kurtulmak gerektiğini Ertuğrul Doğan yönetimine bir kez daha altını kalın kalın çizerek hatırlattıktan sonra dönelim teknik adam meselesine… Doğan, ne yazık ki hala kendisini tribündeki fanatik taraftar sanıyor. Öyle davranmaktan vazgeçmiyor. Tribündeki taraftarlar, takımı yöneten teknik adamlara hayrandır ya… Onlarla sohbet ettiklerinde ağızlarının içine bakarlar ve hatıra fotoğrafı çekilmek için sıraya girerler ya; Doğan da her çalıştığı teknik adamı başının üzerine çıkarıyor. Bununla da yetinmiyor, kulübü yönetmesinin zeminini hazırlıyor. Abdullah Avcı da bu daha önce yaşanmıştı. Nenad Bjelica ile de bu tutumu devam etti. Şimdi yine Avcı ile yola devam ederken, hiçbir şekilde tecrübe kazanamayacağını, Trabzonspor gibi önemli bir kulübü yönettiğinin farkına varamayacağını her tavrıyla gösteriyor.
Bir kere, Abdullah Avcı teknik direktördür. Sahada kendisine sunulan takımı yönetir, başarılı kılmak için uğraşır. Boşuna 7,5 ay için 40 milyon lira gibi, on milyonlarca insanın rüyasında göremeyeceği parayı kazanmıyor. Avcı, ‘Bu takım yetersiz’ dediğinde, “Madem yetersizdi neden başına geçmeyi kabul ettin? Sana bu takımı teslim ettik. Seni zengin edecek parayı da ödedik. Şimdi bu futbolcu kadrosundan iyi bir takım yaratmanı ve başarılı olmanı bekliyoruz” diyeceksiniz. Bunu söylemezsiniz, Abdullah Avcı’nın emir erliğinden başka hiçbir işlev görmeyen, kendilerine emanet edilmiş kulübe ihanet eden kişiler olarak anılırsınız. Avcı ile sizin kişisel hukukunuz ne olursa olsun, onun Trabzonspor camiasının üzerine çıkma gayretlerine, ‘Yerini bil, haddini aşma” dersiniz. YATAK ODASI TOPLUMA AÇILIR MI? Adam, çıkıp maçlardan sonra futbolcuları hedef yapıyor, gıkınız çıkmıyor. Bu Rayyan Baniya, Mehmet Can Aydın için kulüplerine, kendilerine ne kadar para ödediniz unuttunuz mu? Bir teknik adam, milyonlarca Euro’ya mal olmuş oyuncularını kamuoyu önünde küçük düşürüp, hiçleştirmeye çalışır mı? Çalışmaz! Çalışıyorsa, hem o kulübe, hem de futbolcuya düşmanlık yapıyor demektir. Amacı da yeni transferler yaptırıp, kulübü batırmaktır. Şunu unutmayın yeni transferlerle günü bir ölçüde kurtarabilirsiniz ama yarınları karartırsınız. Trabzonspor’u bu camia size emanet etti. Emanete saygılı olun, onu aldığınızdan çok daha iyi noktalara taşıyarak gelecek emanetçilere teslim edin. Teknik adama teslim olmayın!
Bir şey daha… Her maçın devre arasında soyunma odasında Abdullah Avcı’nın futbolculara yaptığı konuşmalarını yayınlama modasını başlatmanızın amacı? Böyle bir davranışı hangi büyük kulüpte gördünüz? Sonra o soyunma odası bir kulübün en mahrem yeridir. Orada yaşananlar, konuşulanlar orada kalır. O kapıdan dışarı sızmaz. Sızdıran darağacına çekilirdi. Eskiden kulüp başkanları bile soyunma odasına girmez, giremezdi. Yazık ki Trabzonspor’un yatak odasını herkese açık hale getirdiniz. Vazgeçin bu uygulamadan. Amacınız Abdullah Avcı’nın devre arasında takımı nasıl hazırladığına dönük bir güzellemeyse inanın ters tepiyor. Çünkü Abdullah Avcı’nın aslında stratejik, taktik, teknik, rakip analizi açısından futbolcuya öğreteceği hiçbir bilgisinin olmadığını gösterdi bu videolar bizlere… Kulübü de adamı da daha fazla küçültmeyin..
Son söz:
Özkan Sümer boşuna, “Trabzonspor güçlülerle sevişerek değil, savaşarak büyük oldu” dememiştir. Ne yazık ki Bordo-Mavili kulübü yönetenler, siyasetin güçlülerinin oyuncağı olmak bir yana, bizzat onu yönetenler tarafından sıradan futbolculara, ya da maaşlı teknik adamına bile diş geçiremeyecek kadar küçültülmeye çalışılıyor. Bilmem camia bunun ayrımına ne zaman varır ve kış uykusundan uyanıp, Trabzonspor’u yeniden büyük kulüp refleksi gösteren bir abide haline getirmek için üzerine düşeni yapar? Biliyoruz ki ne Başkan, ne de yönetim bu kulübün büyüklüğünün de, bu büyüklüğe uygun davranışın da neler olduğunun farkında değil…
Ve korkum o ki öğrenemeyecekler de!
Adnan çok güzel tarihsel anektodları içerir bir yazı olmuş. Yönetenlerin feyz almaları gerekir