“Bizim evde kimse ağlamazdı.”
“Üzüldüğümü söylesem, ‘büyüyünce geçer’ derlerdi.”
“Konuşmak değil, unutmak gerekirdi.”
Bunlar size de tanıdık geliyor mu?
Bazı evlerde kelimeler çok azdır. Cümleler kısa, sesler düşük, duygular ise neredeyse görünmezdir. Kırgınlıklar yokmuş gibi yapılır, sevinçler bile ölçülü yaşanır. Bu sessizlik çoğu zaman “terbiye”, “saygı”, hatta “güçlü durmak” olarak yorumlanır. Ama çoğu çocuk için bu sessizlik, duygusal bir yalnızlık anlamına gelir.
Duyguların Konuşulmadığı Evler: Sessiz ama Yoğun
Ailede suskunluk, sadece yüksek sesle tartışmaların olmadığı bir ortam değildir.
Asıl mesele, duyguların görünmez olmasıdır.
Kırgınlık, öfke, üzüntü, korku gibi duygular açıkça ifade edilmez; görmezden gelinir, bastırılır ya da geçiştirilir. Çocuk duygularını ifade ettiğinde çoğu zaman bu ifadeler ya yok sayılır ya da “abartma, büyütme, takılma” gibi tepkilerle karşılık bulur.
Zamanla çocuk şunu öğrenir:
“Duygular söylenmez.”
Ve ardından şunu hisseder:
“Anlaşılmak mümkün değil.”
Böyle Bir Ortamda Büyüyen Çocuk Ne Hisseder?
- Sürekli “diken üstünde” olabilir ama nedenini tam bilmez.
- İçine atma alışkanlığı geliştirir.
- Duygularını tanımlamakta ve ifade etmekte zorlanır.
- İlerleyen yaşlarda yakın ilişkilerde ya suskunlaşır ya da duygularını bastırarak ilişki kurar.
- En önemlisi, kendini ifade etmenin doğal bir şey olduğunu öğrenemez.
Birçok danışanım seanslarda şunu söylüyor:
“Ben çocukken ağladığımda annem/babam hiç konuşmazdı. Sustururlardı, geçiştirirlerdi.”
Oysa çocuk için duygusunu paylaşmak, bağlantı kurma çabasıdır. Karşılık bulmadığında bu çaba zamanla içe döner, duygular ise kelimeye değil, bedene ve davranışa dönüşür.
Yetişkinlikte Nasıl Yansır?
Bu tür aile ortamlarında büyüyen bireyler, yetişkinlikte bazı psikolojik zorluklarla karşılaşabilir. Örneğin:
- Duygularını açıkça ifade etmekte zorlanır.
- “Boğazım düğümleniyor ama konuşamıyorum.” hissi yaşar.
- Yakın ilişkilerde kendini anlatmak yerine geri çekilir.
- Bir tartışmada ağzından tek kelime çıkmazken, iç dünyasında fırtınalar kopar.
- Sevilmek, anlaşılmak ve görülmek ihtiyacını karşılamakta zorlanır.
Peki, Bu Döngü Nasıl Kırılır?
Öncelikle şunu bilmek gerekir:
Suskunluk bir kader değildir. Bu durum fark edildiğinde, üzerinde çalışılabilir ve dönüştürülebilir.
- Duygularınıza Kelime Vermeye Başlayın
“Ne hissediyorum?” sorusunu kendinize sormaya başlayın. Cevap belirsiz bile olsa, bu soruyu sormak duygusal farkındalık için ilk adımdır.
- Küçük Cümlelerle Başlayın
İfade etmek, uzun konuşmalar yapmak zorunda değildir. “Bugün biraz kırıldım.” demek bile bir başlangıçtır. Zamanla duygusal ifade alanınız genişler.
- Kendinizi Suçlamayın
“Ben böyleyim işte.” yerine, “Bu, öğrendiğim bir davranış kalıbı olabilir mi?” diye düşünmek; kendinize şefkatle yaklaşmanıza yardımcı olur.
- Güvenli İlişkiler Kurmaya Çalışın
Anlaşılma ihtiyacınızı küçümsemeyin. Duygularınızı ifade edebileceğiniz kişilerle temas kurmak, sizi besler.
- Gerekirse Profesyonel Destek Alın
Terapide birçok kişi ilk kez “iç sesini” dışa vurur. Çünkü terapist, duyguya alan açar, kelimeyle temas eder. Bu, duygusal gelişimin en güçlü adımlarından biridir.
Sessizliği Sürdürmek Zorunda Değilsiniz
Sadece konuşulmadığı için yok olmayan duygular vardır.
Ve o duygular, yetişkinlikte sessizce bir yerlerde kendini hatırlatır.
Kimi zaman bir ilişkide, kimi zaman yalnızlıkta, kimi zaman “kendimi anlatamıyorum” diye ağlanan bir gecede...
Ama bilmelisiniz ki:
Duygular konuşuldukça hafifler, kelimeye döküldükçe iyileşir.
Eğer siz de duyguların konuşulmadığı bir evde büyüdüyseniz, şunu hatırlayın:
Bugün, duygularınıza yer açabileceğiniz bir ev kurmak hâlâ mümkün.
Kendinize doğru, küçük ama gerçek bir cümleyle başlayabilirsiniz.
Instagram: psk.benaydiyadin