Hayat, çoğu zaman bizim planladığımız gibi akmaz. Bazen aniden gelen bir hastalık, iş kaybı, ayrılık ya da toplumsal krizler, düzenimizi altüst edebilir. İşte tam da bu noktada devreye giren bir kavram var: duygusal dayanıklılık.
Dayanıklılık, yaşanan zorlukları yok saymak değil; aksine, onların varlığını kabul ederek yeniden ayağa kalkabilme gücüdür. Yani güçlü insanlar hiç düşmeyenler değil, her düşüşte kalkmayı öğrenenlerdir.
Psikoloji dünyasında yapılan araştırmalar, duygusal dayanıklılığın doğuştan gelen bir özellik olmadığını, öğrenilebilir bir beceri olduğunu gösteriyor. Yani hepimiz, kriz anlarında kendimizi korumak ve yeniden güç toplamak için bazı içsel mekanizmalar geliştirebiliriz.
Peki bu nasıl mümkün?
Öncelikle, olumsuz duyguları bastırmak yerine kabul etmek gerekiyor. Korku, öfke, üzüntü… Bunlar insan olmanın doğal parçaları. Onlarla yüzleşmek, iyileşmenin ilk adımıdır.
İkinci olarak, esneklik çok önemli. Hayat planlarımızı sürekli değiştirmemizi ister. Değişime direnmek yerine uyum sağlamak, krizi daha az yıpratıcı hale getirir.
Üçüncü olarak ise sosyal destek dayanıklılığın temel taşlarından biridir. Zor zamanlarda yanımızda duran bir dost, aile üyesi ya da bir terapist, ruhsal yükümüzü hafifletir. Çünkü dayanıklılık sadece bireysel bir beceri değil, aynı zamanda ilişkiseldir.
Duygusal dayanıklılığı artırmanın bir başka yolu da anlam bulmadır. Zorluklar, kimi zaman bize görünmez dersler taşır. Kaybettiklerimize değil, onlardan öğrendiklerimize odaklanmak, bizi daha güçlü kılar.
Sonuçta krizler hayatın kaçınılmaz parçasıdır. Önemli olan, onların bizi yıkmasına izin vermek yerine, yeniden inşa etmemize fırsat tanıdığını görebilmektir. Belki de asıl güç, hiç yıkılmamaktan değil, her yıkılışın ardından yeniden doğabilmekten geçiyordur.
instagram.com/psk.benaydiyadin