Memleketimiz öyle bir hale geldi ki nereden bakarsan tutarsız, adaletsiz, hakkaniyetsiz bir yapıyla karşılaşıyorsun. Tuttuğun elinde kalıyor.
Dünyanın hiçbir yerinde olmayan zam sağanağı sele dönüştü. Önüne ne gelirse - hayalleriyle, beklentileriyle, yarınlarıyla, hevesleriyle, çaresizlikleriyle - silip süpürüyor. Bu duruma kimsenin gıkı çıkmıyor. Demokrasisi yerleşmiş bir ülkede bu kadar duyarsızlık olmaz. Bu zamların ardından asgari ücretliye, kamu personeline ve emekliye ZAM yapıldı.
Bu durumdan memnun olan da var olmayan da.
Doğal olarak bu ZAMlardan ülkemizin lideri de nasibini alması gerekiyordu. Öyle de oldu. Kendi, kendine bir imzayla yüzde 40 ZAM yaptı.
Dünyanın geneline baktığımız zaman ülkelerin asgari ücretlisiyle, emeklisiyle, yöneticisinin maaş farkı yirmi kata yakın değildir.
Cumhurbaşkanı'nın yüzde 40'lık artışıyla maaşında kırk bin TL'lik bir artış olmuş. Yani bir emeklinin hemen hemen altı aylık gelirine tekabül ediyor. Bir taraftan hiç gideri olmayan bir yapı, diğer taraftan kiraya yetmeyen bir maaş.
(Sayın Cumhurbaşkanı'nın maaşında kimsenin gözü yok. Daha çok alsın! Ama adaletli olunsun.)
Memurlara seyyanen sekiz bin TL'lik bir artış yapacaksın ama emekli sekiz bin TL alamayacak. Nasıl olacak? Emekline, Avrupa'da ailelere verilen çocuk yardımının altında maaş bağlayacaksın, ondan sonra da utanmadan, sıkılmadan kendini Avrupa'yla mukayese edeceksin. Avrupa'nın emeklisi haftalarca senin en lüks otellerinde keyfine keyif katacak, senin emeklin bir koli yumurta alamayacak.
Hak mı?
Müstahak mı?
İnsanlar LAYIK oldukları şekilde yönetilirlermiş.
Bahçeli'nin emeklilerle ilgili çıkışının çok ciddiye alınacak bir durum olmadığını yaşayarak tecrübe ettik. Yarın emeklilere "Ne maaşı?" diyerek isyan bayrağı açarsa kimse şaşırmasın.