Değil siyasette… Çoktandır aşinası olduğumuz bu anormallikler çağının küresel ikliminde, yaşanan tuhaf hava değişimleri bile, nedense hiç şaşırtıcı gelmiyor artık.
Hava bir anda değişiveriyor, bir bakıyorsunuz mevsim normali sayılan iklimin tam tersi bir durum ile karşı karşıyasınız! Kuşkusuz ki elindeki iklimlendirme sistemlerini devreye sokarak havayı kontrolünde tutanlar için, bu durum hiç te sorun oluşturmuyor!
Nitekim amaca ulaşmak adına her şeyin mubah sayılıp araçsallaştırıldığı bu iklimde, hava defalarca döndü, ittifaklar değişti, gözde olanlar, akıl alınanlar, akıl verilenler yenilendi, gözden düşenler, tasfiyeler, yeniden kıymetlendirmeler yaşandı… ama sanki “mahkeme kadıya mülkmüş gibi!” tüm zamanların yerini koruyanları hiç değişmedi!
Siz bakmayın şimdilerin “milli birlik, kardeşlik” çağrılarına. Toplumsal barış talebi, her zaman netameliydi ve her dem şüpheyle karşılandı bu topraklarda. Bu talebin daha yoğun baskılara maruz kaldığı, bedeli ağır dönemlerden geçtik. On yıllardır baskının, hükümetler ve yargı aparatları eliyle, nasılda zor aygıtına dönüşebildiğine hep birlikte tanıklık ettik. Barış istemenin, ekmeği eşitçe üleşip, kardeşçe buluşabilmenin bedeli bu denli ağır olmamalıydı, ama oldu.
Terör, güvenlik ve terörle mücadele “her devrin vazgeçilmez gözbağları.” Devleti yönetememe aczinin yarattığı korku ikliminde, korku yoluyla rızanın nasıl yeniden var edildiğini yaşayarak deneyimledik. Toplumsal paranoya, güvenlikçi politikaların tutması, yurttaşlara karşı yürütülen mücadelenin meşru kabul edilebilmesi için kışkırtıldı. Birbirimize baktığımızda, potansiyel bir dost değil, bir düşman görmemiz sağlandı. Hep birlikte güvenlikçi politikaların nesnesi haline getirildik.
Güvenlik adına, güvensizliğin yaygınlaştırıldığı bir iklimde; Kimi sahip olduğu farklı inanç yüzünden, kimi etnik kökeni, kimi cinsiyet kimliğiyle tehdit sayılıyor artık. Herkes bir diğerinde olası bir “terörist” görüyor ve saldırıyor. Bu ise derin bir yalnızlaşma demek. Gündelik karşılaşmalarımızın çok daha saldırgan bir dile teslim olması demek. Kılıçlarımızı her an el altında tutmamız demek. Zayıf olanın, marjinal olanın, iktidara mesafeli olanın şiddete kurban edilmesi demek.
İktidar olmanın kendilerine sağladığı olanakları, halkın yararına kullanmak yerine, kendilerinin, ailelerinin, yakın çevrelerinin zenginleşmesinin aracına dönüştüren… Dahası bununla da yetinmeyip çıkar ilişkilerini, edindikleri serveti ve gücü kalıcı kılmak, sürekliliğin sağlamak üzere bir hukuk yaratmış olan AKP iktidarı, değil hesap vermek, yaratılan düşman hukuku sayesinde kendisini sorgulayıcı konumuna taşıyıp, anayasa falan engel tanımıyor. Tek adamı merkeze alan otoriterliğin hukuku, bu merkez etrafında örülen bütün ilişkileri tahkim edip, sürekliliğini güvenceye aldığı gibi bir de muhaliflere haddini bildirmek noktasında etkin bir aparata dönüşmüş oluyor.
Hukuk devletinin yerle yeksan edildiği bir ortamın kolaylaştırıcılığında, düzenlenen” “şafak baskınlarıyla” gözaltına alınan, aralarında belediye başkanlarının, bürokratların hatta Cumhurbaşkanı adayının dahi bulunduğu yüzlerce muhalifin; aradan aylar geçmesine karşın, haklarında iddianame dahi hazırlanmayışı bir yana, “sağlık raporlarının tahrif edilip” zindanlarda ölüme terk edilmesi açık bir “insan hakları” ihlalidir.
Yaptıkları yapacaklarının ilanı niteliğinde olan, bu utanç verici ortamın faillerinin, diyalog çağrılarına kanıp, onay vermekte bir beis görmemek, hatta “komisyon güzellemeleri” yapıp meşrulaştırmak; CHP’li belediyelerin ardından, CHP bütünlüğüne yapılabilecek operasyonların önünü açmıştır. Böylece, muhalefetsiz bir Türkiye için fırsat arayan Saray Rejiminin; varlığını sürdürebilmek için özellikle CHP üzerinden başlattığı, muhalefeti kriminalize edip dağıtma projesi ilk meyvelerini vermeye başlamıştır?
Başta ulus devlet olmak üzere cumhuriyetimizin, demokrasimizin kurum ve kurallarıyla iğdiş edildiği bu süreçte “Güvenlik” kaygısına teslim olarak bir kez daha iktidarın oyununa gelmek nasıl bir çelişkidir? Hatırlatmak isterim. Alanlarda atılan “AKP halka hesap verecek” sloganının karşılığı asla ve kat’a, bir uyumlanma değil, açık ve net bir hesaplaşma çığlığıdır.
Hasılı kelam… Ülkenin-ulusun geleceği tehdit altındadır ve son kale konumundaki CHP içten ve dıştan kuşatılmıştır. Yönetim kadroları akıllarını başlarına devşirmelidirler... Cumhuriyetimiz ve değerleri ne makam-mevki hırslarına, ve sorumsuzluklarına, ne de bir avuç karşı devrimcinin saldırılarına terk edilemeyecek denli vazgeçilmezimizdir. Bu ahval ve şerait içinde; (Toplumsal Muhalefetle buluşup) Önümüzdeki döneme dair Mücadele Stratejileri bir an önce tespit edilip harekete geçilmelidir.
Ya hep beraber ya da hiçbirimiz!..
Sevgiyle, dostlukla.