Kim ne derse desin artık futbol keyif vermiyor…
Sürekli kaostan beslenen, kavgadan medet uman, söylemle eylemi kazanmak isteyenlerin hakim olduğu bir mecra haline getirildi futbol…
İşin sportif yönüne aşık olanlar büyük karamsarlık içindeler…
Futbol, bir zamanlar halkın en büyük tutkusuydu.
İnsanlar, hafta sonları maç izlemek için stadyumlara akın eder, televizyon başında saatlerce zaman geçirirdi.
Bu heyecanın yerinde yeller esiyor…
Futbol artık endüstri haline geldi ve rekabet farklı yönlere evrildi.. Mücadelenin arsadaki “saflığı”, borsadaki “acımasızlığıyla” yer değiştirdi..
Kulüpler, para için her yolu dener hale geldiler, kazanmak adına bütün çareleri mubah saymaya başladılar..
Oyunun kalitesi düştü, heyecan azaldı… Millet “hafta sonu gelse de deşarj olsak” modunda maçları bekler oldu..
***
Mevcut durumda siyaset futbola karışmıyor; lafın tam anlamıyla “futbol siyaset olmuş”, bir arada yoluna devam ediyor… Kulüpler, siyasi güçlerin elinde oyuncağa dönüşmüş durumda…
2010-2011 sezonunda başlayan çürüme, bugünlere sirayet ederek, insanları futboldan soğuttu…
Büyük çoğunluk futbolda adaletin olmadığını ve her şeyin paraya endeksli yaşandığını düşünmeye başladı…
Bu keyifsizlik ortamında stadyumlara ilgi giderek azaldı. Gelirler düştü, ekonomik sorunlar zirve yaptı…
Futbolun geçmişte toplum üzerinde birleştirici ve olumlu etkisi vardı. O da yerini gerginliğe ve güvensizliğe terk etti. Bu oyun, insanları bir araya getiren ve birleştiren güç olmaktan çıktı, aksine ayrışmaların odak noktasına oturdu.
Peki ne olacak, böyle mi devam edecek?
Görünen tablo öyle..
Eğer; endüstrileşme kontrol altına alınmaz, haksız rekabet önlenmezse…
Siyaset futboldan uzaklaşmaz, tarafsızlık sağlanmazsa…
Adalet yerleşmez, yolsuzluklar önlenmezse…
Kontrolsüz tüketimin yerini, yoğun üretim almazsa ileride bu günleri bile arayacağız…
O zaman yapacak tek şey kalıyor…
Ruhuna el Fatiha…