"Ağanın alnı terlemezse ırgadın burnu kanamaz" sözü sanki onun için söylenmişti.
87 yıllık ömrü boyunca çalışmayı en büyük ibadet saydı.
Genç yaşta çok para kazanmayı başarmasına rağmen başkaları gibi büyük şehirlere göçmedi, ata toprağında kalıp, mütevazı yaşamayı tercih etti.
Son nefesini verinceye kadar şehrinin ve bölgesinin kalkınması için emek harcadı.
Ticaretin, sporun, eğitimin, sivil toplumun kısacası şehir yararına her işin öncü ismiydi.
İran'la kurduğu ticari ilişkiler, hem bölgeye kazandırdı hem binlerce insana iş-aş kapısı oldu.
Emri hak vaki olunca her fani gibi o da ebediyete göçtü.
Ardında servetinden daha kıymetli bir miras bıraktı; memleket sevdalısı bir nesil...
Buraya kadar yazılanlar merhum Ali Osman Ulusoy’un, nam-ı diğer Ali Osman Ağa'nın hikayesidir.
Bir de ondan sonrasına bakalım.
Babasından kalan servetle istediği ülkede ve istediği şehirde ömrünün sonuna kadar elini sıcak sudan soğuk suya değdirmeden lüks bir yaşam sürebilirdi.
Üstelik evlatlarına ve torunlarına da aynı hayatı yaşatabilir, stresten uzak keyif içinde gününü gün edebilirdi.
Ama o öyle yapmadı.
Çünkü zamanının çoğunu güzellik salonlarında geçiren görgüsüz zengin kızlarından değildi. Aksine, zorlu coğrafyaya savaşçı gibi direnen ve üreten Karadeniz kadınının karakterini taşıyordu.
Babasının izinden yürüdü.
Kızları Ahsen ve Gülşah'ı yanına alıp, babasından kalan işin başına geçti. Dahili ve harici bütün zorluklara direnip, taşımacılık sektöründe yeni bir marka yarattılar.
Kısa sürede görüldü ki; merhum babasının memleket sevdası, kendisinin de kızlarının da iliklerine kadar işlemiş.
Ali Osman Ağa'nın bıraktığı bayrak şimdi kızı Hülya Ulusoy ve evlatlarının ellerinde dalgalanıyor.
Ali Osman Ulusoy’un bölgeyi dış pazarlara açmak için İran'la kurduğu ilişkilerin benzerini Gürcistan ile kurabilmek için atağa geçtiler.
Trabzon'a Tiflis'ten uçak seferlerinin başlaması için çok önemli çalışmalar yaptılar ve başardılar. Emeği geçen herkesi kutlamak lazım ama Ahsen Aydın, bu konudaki kararlılığı ve gayretinden dolayı ayrı bir alkışı hak ediyor.
Gözlemim ve inancım şudur ki; anne-babalar oğullarıyla övünür ama en çok kızlarının başarılarıyla gurur duyar.
Merhum Ali Osman Ulusoy bugün hayatta olsaydı, eminim kızını ve torunlarını ayakta alkışlardı.
Trabzon'un hayırsever Zehra teyzesi yaşasaydı, kızı ve torunlarının yaptıklarından büyük mutluluk duyardı.
Sosyete hayatını tercih etmeyen, aksine yeni şeyler üretmek için çalışan, şehrinin ve bölgesinin gelişimi için kafa yoran ve Ali Osman Ulusoy’un izinden giden bir nesil, övgüyü de takdiri de fazlasıyla hak ediyor.
Merhum Ali Osman Ağa, kimbilir belki de Zehra teyzenin elinden tutmuş, yukarıda bir yerlerden onları tebessüm ve gururla seyrediyordur.
Bizim toplumumuzda insanların kıymeti genellikle öldükten sonra anlaşılır. Bu yazıyı okuyunca Hülya Hanım ve Ahsen Hanımın yaşarken kıymetlerinin bilinmiş olmasına sevindim. İnsana yaşarken değer verilmeli, ölüp gittikten sonra değil.
Allah gani gani rahmet eylesin Ali Osman Ulusoy ve eşine. Kızı ve torununa da helal olsun. Trabzon gibi zor ve zorbaların bol olduğu şehirde kadın başlarına dik durdukları için bin kere helal olsun.