Sosyal medyanın iliklerimize, kanımıza kadar girmiş olması ne kadar tuhaf değil mi? Özellikle Instagram… Kullanıcılar burada en mutlu hayatlarını sergileyip resmen takipçilerini kekliyorlar.
Bu yansıtmanın doğruluk payı var mı peki?
Sahte gülümsemenin ardından atılan her 'story', bir 'like' beklentisi aslında. İnternette herkes çok mutlu, herkes en mükemmel hayatları yaşıyor. Birçoğu nispet aracı olarak kullanıyor. Filtreler, efektler, yapmacık gülümsemeler... Hepsi aslında ikiyüzlülüğün bir ürünü.
Göndermeli yazılar, kamyon arkası sözler, edebi içeriği olmayan cümleler... Hepsi burada. Herkes çok iyi insan, herkes en dürüst, en namuslu, en yardımsever...
Her gün burcunu paylaşanlar da bu kategoride olabilir. Merkür biraz sağa kaymıştır, hayatı da kaymıştır... Biraz sola çekilmiştir, hayatı düzendedir. Rastgelen doğduğu bir gün yüzünden karakteristik bakımdan birtakım özelliklere sahiptir mesela. Burç konusu da ayrı bir mevzu... Ona başka zaman değiniriz.
Biz yine mevzuya dönelim.
Sosyal medya, yalnızca bireysel yalanların değil, toplumsal algı oyunlarının da oynandığı bir alan. "Her şey yolunda." mesajı veren bir paylaşım, aslında paylaşan kişinin duygusal çöküşünü saklamaya çalışıyor olabilir; belki de depresyondadır, bunalım içindedir bunu paylaşan. Bilemeyiz
Böyle şeyleri görünce insanın aklında bir kıyaslama beliriveriyor hemen. Başkalarının hayatlarına bakarak kendi hayatlarımızı sorguluyoruz... "Ben neden bu kadar mutlu değilim?" ya da "Neden benim hayatım bu kadar sıradan?" diye düşünüyoruz.
Oysa unuttuğumuz bir şey var: Bu platformda gördüğümüz şeyler, aslında koca bir yalan.
Ülkede, dünyada yaşanmış herhangi bir olayda herkes bir anda aktivist, insan hakları savunucusu, hayvan hakları savunucusu, çevreci, doğasever kişiliklere bürünüyor.
Ölüm, başsağlığı paylaşımları da öyle... Özene bezene süslenmiş bir görsel, üstüne de 'ağlayan surat' emojisi. Dur, bitmedi, 10 dakika sonra sanki hiç az önceki paylaşımı yapmamış gibi bir anda gündelik hayata dair mutlu bir 'story'... Sosyal medyayı bu biçimde kullanan aslında şunu söylüyor: "Ölen kişi/kişiler, yaşanan dram umurumda değil, ben sadece görevimi yerine getirip milletten geri kalmadım."
Başkalarından onay alma ihtiyacı, 'beğenilme' arzusu, kendini ön plana çıkarma... Bunlar toplumsal çürümenin bir neticesi.
Sosyal medyayı tamamen bırakmak, günümüz dünyasında pek de mantıklı durmuyor. Fakat bilinçli kullanmak mümkün.
Şunları unutmamakta yarar var: Sosyal medyada gördüğümüz her şey gerçek değil. Paylaşılan şeylerin çoğu aslında bir kurgu, bir aldatmaca. Birkaç kişinin bir araya gelip toplandığı masadan paylaşılan bir fotoğraf ve o görsele gelmiş yüzlerce 'like'; gerçek dostluk kadar, dijitallikten uzak, yüz yüze sohbet kadar değerli değil.
Çok doğru tespitler