Bilimin peşinde koşarak elde etmemiz gereken başarı ve şuur varken bizler hazırın peşine düşüyor ve çalışmayı tercih etmiyoruz.
Eskiden on dört yaşında ele aldığımız bir çırağı yirmi iki yaşına kadar eğitip ondan sonra kendisine bu işin ustası oldu artık yeterlidir diyebiliyorduk.
Şimdi ise bir çırağı ancak on sekiz yaşında ele alabiliyoruz ve ağacı yaşken eğemediğimiz için kuru ağaç ile çok uğraşıyor ve adam etmeye çalışıyoruz.
Olursa çok iyi oldu olmazsa ne yapalım diyerek gençleri kaderine terk ediyoruz.
Velhasıl gençler usta değil montajcı elemanlara dönüşüp işin derinine inemeden ya o meslekte yok olup gidiyor yada kötü zanaatkar imajı ile yuvarlanıp gidiyor.
Sadece iş kollarında durum böyle değil sosyal hayatta da böyle.
Okullarda eğitim kalitesini neredeyse vasata düşürdük.
Özellikle kız çocuklarımızın iyi birer anne olabilme şansını da zayıflattık.
Neymiş efendim illa da kariyer sahibi olmaları gerekiyor diye…
Oysa bu toplumda iyi neferler yetiştirmek için iyi huylu, devletçi, milletci ve maneviyatı bilen annelere ihtiyaç var.
Toplumun yozlaşma süreci aileden başladığı gerçeği hiç bir zaman göz ardı edilmemeli.
Küçük çocuklar telefon olmadan artık mama yemiyor.
Mama yerken çocuğun izlediği çizgi filmleri takip edebilme fırsatı yakalayan oldu mu?
Ben dikkat ettim izlenen çizgi filmde toplumumuzun reddettiği domuzu canlandıran karakter filmin en sempatik karakteri oluvermiş!
İneklerin avanak olduğu koyunların beceriksiz olduğu kedilerin fareler tarafından yerlerde süründüğü çizgi filmler çocuklarımıza ebeveynler tarafından izlettirilerek toplumun yozlaşmasının büyük oranda önü açılıyor.
Burada dikkate almamız gerekenler örf, anane, din öğretileri ve sosyal yaşama dair gerçekler olmalı öyle değil mi?
İnşallah şuurlu bir toplum için gerekli tutum ve davranışları yapabilen bir millet olabiliriz.
Bunu sağlamak için ise radikal önlemler almamız şarttır diyor okurlarımıza canı gönülden selam ediyorum.