Yeni kurulan siyasi partilerin taban ve delege konusunda başlangıçta sıkıntılı yaşamaları doğaldır. Bu süreçte sıyrılıp işini görenler her zaman olmuştur. Bunlar kendilerini çok iyi satarlar. Piar çalışmaları da güçlüdür.
Böyle insanların etkisinde kalan yeni kurulan parti de sonuna kadar bu tiplere kollarını ve kapılarını açar, yol arkadaşlığı yapmak için. Fakat bu yolculuklar uzun sürmez.
Bu tiplerin halisane bir niyetleri olmadığı için ilk virajda bunlarla yollar ayrılır. Bu durumlar ANAP'ta, AK Parti'de ve İYİ Parti'de hep böyle olmuştur.
Önce siyasi partilerin vermiş olduğu ayrıcalıklardan yararlanarak bir zemin oluştururlar. Akabinde süper emekli olurlar (Normal emeklilerin aldığı maaşın en az on katını HAK ederler). Ondan sonrası da malum!
Bunlar görevdeyken akçeli işlere dalarlar. Soran olursa: "Çok yoğunum, gece, gündüz memleketimiz için çalışıyorum; emek veriyorum." diye dert yanarlar. Ayrıcalıklardan hiç söz etmezler. Olsun. Bizler de alkışlarız, dua ederiz. Takdir ederiz; çok fedakârlık yapıyorlar, diye. Bu akış her zaman aynı şekilde devam eder, gider.
Siyasete çok genç yaşlarda atılan Hüseyin Örs ilk durağı DYP'de aradığını bulamayınca MHP’ye geçmişti, MHP'de de istediğini alamamıştı. İyi Parti'de ise piyango ona çıkmıştı. Trabzon'dan İYİ Parti milletvekili olarak Ankara'nın yolunu tutmuştu.
Örs, vekilliği süresince Trabzon'un sorunlarına uzak ve ilgisiz kaldı. Gündem oluşturamadı. Sorunları meclise taşıyamadı. Şehrin sinir uçlarına ulaşmayı başaramadı. Buna karşın bir akademisyen olarak, hiç olmayacak bir şekilde, kavgaların içinde oldu. Bizler de seçmeni olarak utandık, mahcup olduk.
Parti örgütüyle bir türlü iletişim kurmadı, kendisiyle görüşmek isteyen partilileri olsun, vatandaşları olsun -çeşitli bahanelerle- oyaladı… Seçim gelince tekrar piyango bekledi ama olmadı.
Bunlar yaşanmasına rağmen partisi onu dışlamadı, ona sahip çıkarak yerel yönetimlerle ilgili koordinasyon görevi verdi.
Yine kritik bir yerel seçim sürecinin arifesini yaşadığımız bu günlerde Hüseyin Hoca'ya: "Tamam eğer senin iddia ettiğin gibi Trabzon'da güçlü isen büyükşehir adayımız ol. Trabzon'u al” teklifini yapan partinin üst düzey bir yetkilisine "Olmaz!" diyor. Kendini riske etmiyor.
Kendini test edemiyor. Seçmen nezdinde seçim kazanacak bir karşılığı YOK. Bunu çok iyi biliyor.
Şimdi, nerede kaldı partililik?
Nerede kaldı aidiyet duygusu?
Nerede kaldı kadirşinaslık?
Nerede kaldı hizmet AŞKı?
Kazanılacak olunduğu zaman aslanlar gibi kükreyeceksiniz. Kaybetme riski olunca sıvışacaksınız; görevden kaçacaksınız, öyle mi?
Yağlı börek olunca kimseye kaptırmayacaksınız.
Yemezler, yemezler.
Kim bilir belki de bu dönemler geçiş dönemleri. Bir makasla sağ şeritten sola geçilir mi? Bilemem. Bekleyip göreceğiz.
Bu sözümüz de genel başkanlara olsun: Siyasette sağlam insanlarla yolculuk yapmazsanız; yarı YOLda kalırsınız.