Tek adam keyfiyetine bırakılmış yönetsel aygıtın ürettiği acıların, adaletsizliklerin ve sonuçta tıkanan sistemin üstesinden gelebilmek için yeni bir “Anayasa” yazılımından medet umulduğu şu günlerde adalet adına yeni bir felaketin kapısındayız!
Erkler ayrılığını yok sayıp yargı kararlarını uygulamayan, dolayısıyla hukuka güveni ortadan kaldıran bu girişim, demokratik devleti aşındırırken anayasanın anlamını da karartmaktan başka bir işe yaramaz. “Mahkemelerin kararlarının geçerlilik iddiasında bulunamayacağı, daha ziyade tek tek kişilerce değiştirilebildiği, geçersiz kılınabildiği bir devletin ayakta kalabileceğine inanır mısın hiç? “ diyor ya Sokrates, işte durum tam da budur.
Velhasıl; daha fazla güç ve meşruiyet alanı yaratmak adına “anayasanın” göz göre göre araçsallaştırılması yurttaş nezdinde kabul edilebilir değildir. Şayet olup biten onca eşitsizlik karşısında halen “du bakalım ne olacak” diye beklenti içinde olanlar varsa, onlara da “ders sen öğrenene kadar devam eder” diye bilgece öğütleyen bir Şaman öğretisine kulak vermeyi salık veririm!
Unutulmamalıdır ki, topluma gönenç ve güzel bir gelecek vadeden; 177 maddeden oluşan ve 21 kez değişikliğe uğrayan 1982 Anayasası, yirmi bir yıllık AKP iktidarında tam 12 kez değişikliğe uğramış ve 134 maddesi değiştirilmiştir. Kısacası işine gelmediğince darbe anayasası olduğu vurgusu yapılan 1982 Anayasasının 134 maddesi, yani totalde %75’i AKP iktidarı tarafından değiştirilmiştir.
Birçoğu referanduma götürülmek suretiyle gerçekleşen, toplam 177 maddenin 134 maddesinin kritik değişiklikler içeren düzenlemelere uğramasına karşın, bu Anayasa halen darbe Anayasası olarak varlığını hissettirebiliyorsa eğer, sorun Anayasada değil, “sözüm ona” değiştirdiğini iddia eden düzenbazlardadır!
Kendi dönemlerinde tam 12 kez değiştirilip, 3 kez referanduma götürülen. Sonuçta %75’i değiştirilen… Ancak 12 Eylül faşizminin ürünü olan “Siyasi partiler Yasası, Seçim Yasası, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri yasalarına” zinhar dokunulmayan Anayasanın 13. kez değişimiyle “demokratik” olacağına inanmak için gerçekten ahmak olmak gerekir.
Kaldı ki, “Tek adamlar normların, kurumların sınırlamalarından kurtulmayı başarmış ve böylece devlet politikalarını kendi saçma arzularına tabi kılabilmiş insanlardır. Bunlar, devlete babalarının malıymış muamelesi yapan adamlardır. Bu iktidar sahibini sınırlandırıyormuş görünen anayasalar ya da hukuki normlar, hangi ölçüde var olursa olsun kurallar ya apaçık ihlal edilir ya da bu tek adamın amaçları doğrultusunda değiştirilebilir…” (*)
İşte, ısrarla içine çekilmek istendiğimiz hukuk devlet ilkeleriyle çelişen bu irrasyonel durum saptanıp, tek adamlık iddiası terk edilmeden hazırlanacak her anayasa metni, salt kendini vaat edebileceğinden, her yeni anayasa girişimi ile anayasallıktan uzaklaşıldı. Böylece her anayasa yeni bir fetiş olarak çılgınlığın eşiğinde bir toplum oluşumunu pekiştirmekten öteye varamadı.
Oysa adalet, ancak eşitlik temelinde kendini ifade edebilirdi. İktidarı bilmem ama muhalefetin yeni bir anayasadan önce eşitliği hedefleyen bir eylem planıyla toplumun önüne çıkabilmesi, eşit ve özgür bir topluma ulaşabilmenin biricik yolu olabilecektir.
Sevgiyle, dostlukla.
(*) – Xavier Marguez – Demokrasi Dışı Siyaset.