Yine, yeniden, yeni bir yolağzındayız. Ve yaşamdaki başarılarımız kadar karşılaştığımız, bileşeni olduğumuz, büyük bir hayal kırıklığına uğradığımız başarısızlıklardan dersler çıkartmalı, bu bağlamda karşılaşılan sorunların kökenini belirleyip, doğru çözümleme yöntemlerini ortak akılla ve analitik bir bakış açısıyla bulmalıyız.
Kuşkusuz tüm bu irdelemeler, kaba bir suçlu arayışı içinde. yargılayıp yaftalama yerine bir sosyal bilimcinin toplumsal konulara yaklaşım titizliğiyle yapılıp, süreç odaklı olunmalıdır. Özellikle muhalefetin tam da bu kritik süreçte yapması gereken değerli şeyler var. Öncelikle, seçmen sayısındaki bir türlü açıklanamayan artışı çözmek gerekiyor. Benzer şekilde, seçim sürecinde hangi bölgelerdeki sandıklara müşahit, sandık görevlisi veya avukat gönderilmediğini tespit ederek sıkıntının kaynağına gidilmelidir.
Seçim kampanyası sürecinde adeta birer popstar formatında ziyaret edilen yerleşkeleri ve insanları, seçim sonrasında unutmamak, bağları her zaman sıkı tutmak, kendini çok iyi anlatmak gerekir. Kentlere global perspektiften değil mahalleler üzerinden bakarak sorun ve taleplerin kaynağına en yakın yerden siyaset yapmak, bu çalışmayı da sırf esnaf ziyaretlerinden veya muhtarlarla toplantılardan ibaret sanmamak, miting meydanlarında yapılan kalp işaretlerini, fotoğraf karelerine değil, toplumsal ilişkilerin tabanına yaymak gerekiyor.
Değerli iktisatçı Mahfi Eğilmez hocaya göre; “Rakibin iyi organize olduğu, mahalle düzeyinde birebir propaganda yaptığı yerde mikro politikayla yol alamazsınız.” Çünkü farklı ölçeklerin farklı sorunları vardır ve farklı sorunlara da farklı çözüm önerileriyle yaklaşmak gerekir. Mahfi hocanın “makro politika” dan kastettiği, ülkenin tümünü ilgilendiren konulara ilişkin, geniş bir tabanı içeren bir siyaset üretmek. Yani, teknoloji ve bilgi temelli bir ekonomi yaratmayı önceleyen, çocukların, gençlerin ve kadınların haklarını gündeme taşıyan, toplumsal cinsiyet eşitliğinin gereklerini anımsatan, laikliği temel alan, demokrasi ve ifade özgürlüğünün alanını açmaya yönelik önermelerdir.
Ancak bu politikaların seçmende yarattığı etki sınırlı kalabiliyor. İşte tam da bu noktada “mikro politika” ihtiyacı doğuyor ve sosyal yardım politikalarından yoksul hane ziyaretlerine, geniş istihdam çözümlerine, parti üyeliklerine dek seçmenin “kalbine” giden birçok “anahtar” devreye giriyor. Seçmenin her zaman rasyonel davranmayacağını ve duygularının olduğunu da sürekli akılda tutmak gerekiyor!
Yani bu tür önermelerin, bir dağ köyünde ya da kent varoşunda henüz 13 yaşında nişanlanmış bir kız çocuğunun hayatına nasıl dokunacağı, onun haklarının nasıl savunulacağı konusunda “mikro” düzeydeki çözümlerle desteklenmesi gerekiyor. Bu kız çocuğunun ailesine “toplumsal cinsiyet eşitliği önemlidir”, “erken yaşta evlilikler yanlıştır” demek yetmiyor; onun henüz çocuk yaşta evlendirilmesini önleyecek mikro mekanizmaları, yerel düzeyde doğru iletişim taktikleriyle, yerel temsilcilerle ortaklaşarak, halkla o organik ve samimi bağı hiç koparmaksızın, akılcı, sevecen ve etkin bir örgütlenmeyle bilinç aktarımı gerçekleşebilir.
Örneğin bu dağ köyü ya da varoşta seçmen ne istiyor? O seçmenin “evde bir boğaz daha eksilsin diye” kızının erken yaşta evlenmesini normalleştirmesi veya barınma sorunu olduğu için üniversiteye giden çocuğunu tarikat yurduna teslim etmesi gibi, geleneksel bir kabul ya da uygulama söz konusu mudur? Şayet böylesi bir uygulama mevcutsa muhalefetin soruna ilişkin politika önerileri, yerel halk tarafından karşılık buluyor mu? Yoksa elitist veya üstenci mi görülüyor? En önemlisi de halkı, hem ülke hem kendisi için demokrasi, laiklik, eşitlik ve sosyal adalet istemine ikna edebiliyor muyuz? Sosyal yardım dağıtılan evlerin kapı kapı dolaşıldığı bilinirken, toplumsal sorunlar yaşayan hanelere benzer destekler verebiliyor muyuz?
Diğer yandan, oy kullanmayan 10 milyon seçmen olduğunu hesaba katarak, bir önceki seçimlerden bu yana sandığa gitme sayısındaki bu artışın nedenlerini, seçme psikolojisini bilen uzmanlarla etraflıca görüşüp buna yönelik bir diskur’un geliştirilmesi hayati önem taşımaktadır.
Tüm bu önermeler bağlamında, siyasetin ve demokrasinin tüm kanalları, bütünlüklü bir organizasyon şemasıyla, doğru kişilerin doğru yerel kanallarda görevlendirilmesi suretiyle, yerel muhalefet güçlerinin ve mecliste yer alan milletvekillerinin yereldeki etki gücünün de katkısıyla, “insan kazanmaya” ve aktif siyasete odaklanmalıdır.
Yoksa bu organizasyon sağlamlaştırılmadıkça kişiler ve günah keçileri değişir, ama sonuç hep aynı olur ve olumsuz sonuçların mağduru değil hep birlikte mimarı oluruz!
Sevgiyle, dostlukla.