Yönetmeyi bir tutkuya dönüştürüp, sağladığı olanaklarla dünyayı insanlara zindan edenler, kahrolası düzenlerinin sürmesi adına özgürlük alanlarını daraltıp sınırlamakta herhangi bir beis görmezler!
Neden görsünler ki? Yurttaş kimliğiyle hak arayış çabaları kabaca bastırılıp, yıllar yılı kaderci bir kabulleniş öğretisiyle kuşatılmış, kendi kendisiyle yüzleşecek cesareti bulamayan bir toplumsal yapı, “öğretilmiş çaresizlik” psikolojisi sarmalında kaçınılmaz olarak oligarşinin histerik tutkularının tutsağı oluveriyor!
Hani, Hayyam’ın ; “Celladına aşık olmuşsa bir millet- İster ezan, ister can dinlet- İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet- Müstehaktır ona her türkü zillet.” eleştirisi her ne kadar içimizi acıtıyor olsa da, gerçek balçıkla sıvanmıyor dostlarım.
Oysa, tüm özgürlük alanları, her iklimde toplum tercihlidir ve “her millet layık olduğu şekilde yönetilir” Ne kadar ötelenmeye çalışılırsa çalışılsın, bu aforizma coğrafyamızda ve tüm evrende böyle bilinir ve böyle karşılık bulur. Ta ki, talep eden, gereksinim duyan, ülkesinde olup biteni görüp direnen yurttaşlar aynı mücadele hattında hizalanana değin!
Yoksa, burası korkunç acıların, akla hayale gelmeyen vahşiliklerin dünyası. Hak ve özgürlüklerin günbegün kaybedildiği, sermayenin emekçiler üzerinde kurduğu tahakkümün her gün bir öncekinden daha da ağırlaştığı bir dünya. Nasıl olursa olsun kazanca ereklenen, başarının kurnazlığa ve emek sömürüsüne evrildiği bir barbarlığın dünyası.
Kimse böyle bir yerde karşımıza çıkıp iyilik-kötülük denklemleriyle kafa karışıklığına çalışmasın. Çünkü kötünün iyisini seçmek, sadece küçük bir kesime sunulmuş bir ayrıcalıktır. Seçeneksizliğin kol gezdiği zamanlarda “ beterin beteri” varmış gibi düşünmek, hatta olmayan “beteri” zihnimizde yaratıp tercihimize gerekçe hazırlamak ruhen yatıştırıcı olabilse de, bıçak sırtında yaşamını idame ettirmeye çalışan geniş halk yığınlarının böyle bir tercih lüksü söz konusu olamaz!
Bugün fikirler, soruşturmalara davetiye çıkartan yasak kapsamında değerlendirildiğinden, kimin emekten yana kimin emek düşmanı, kimin yurtsever kimin yurt sevmez olduğunu anlatmakta zorluk çekiyoruz. Onun için kimse “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” rehavetine kapılmasın, hepimiz tehdit altındayız. Atılan her adım toplumun soluk borularını tıkamaktan öteye varamıyor!
Bizi etkilemez sandığımız her türden kısıt ve uygulamalar sadece özgürlüğümüzü değil işimizi, aşımızı ve geleceğimizi de derinden etkiliyor. Ülkemizin geleceğini ve çocuklarımızın aydınlıkla kucaklaşmasını istiyorsak, taviz veremeyeceğimiz yegâne şeyin “Demokrasi” olduğunu bir an olsun aklımızdan çıkartmamalıyız.
Bugün Türkiye’de Cumhuriyetin temel ilkelerine derinden bağlı ve Demokrasi talebinde bulunan herkes, gizli bir korkuyu da beraberinde taşıyor! Yurdumuzu “korku Cumhuriyeti” görüntüsünden, yurttaşlarımızı korkunun gölgesinden kurtarmak için cesur olmak zorundayız.
Çocuklarımıza kendilerine çevrilmiş silahlar karşısında değil, geleceklerini tehdit edip, özgürlüklerine pranga vuran. Laik Cumhuriyeti yıkmaya yeminli fikirler karşısında cesur olmayı öğretmeliyiz.
Fikirlerin ifade edilmesinden korkuldukça ve fikirler baskıyla susturuldukça, biçim ve yapı değiştirerek şiddete, silaha ve kıyıma dönüşüyor. Fikirler üzerinde baskı uygulayanlar bir de düşünce özgürlüğünü kısıtlıyorsa eğer, yasaklanan bu fikirlerin bir gün kendilerine silah olarak doğrultulacağı günleri de göze alabiliyorlar demektir.
Toplumu teslim alma adına, Anayasanın askıya alınıp her tür haltın yenildiği, histeri nöbetlerini yaşayanlarca, 90 yaşını aşkın aydınların dahi hukuk etiği yok sayılarak der-dest edilip, can kıyımlarının ve daha nicesinin sıradanlaştırıldığı bir alacakaranlık kuşağı.
Atamızdan emanet bu topraklarda umudumuzu bir an olsun yitirmedik. Ülkemizin uçuruma sürüklenmesine, gençlerimizin geleceğinin çalınmasına, halkın yoksulluğa mahkum edilip, kaynakların talanına, doğanın tahribine ve insanlara dayatılan yaşam biçimine dün olduğu gibi bugün de bayrak gibi dimdik durmalıyız.
Toplumu topyekün kuşatan bu tehdit, ancak topyekün bir karşı koyuşla bertaraf edilebilir. Muhalefetin dahi yedeklendiği bu zaman diliminde başının gölgesini öne düşürmeden direnen canlara selam olsun.
Sevgiyle, dostlukla.