Sürekliliğini ve otoriterliğini her geçen gün derinleştirerek sürdüren yönetim erki, ötekileştirme stratejilerini çeşitlendirip, kimlikler üzerinden şiddet dilini yaygınlaştırmakta sınır tanımıyor.
Bu biçimiyle devlet içine taşıdığı illegal yapıları, ihtiyaç anında devreye sokup zor sopasını, sürekli kılmaktan asla yüksünmeyen, gözünü karartmış bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu bağlamda en elverişli araç olan etnisite üzerinden toplumu ajite etmek yetiyor da artıyor bile! Hem zaten şiddetin ve kışkırtılmış düşmanlıkların politika yapma olanağını ortadan kaldırdığı, halkın politik bir özne olarak varlığını sürdürmesini olanaksız kıldığı bir ortamda, etnik kimlikler üzerinden örgütlenen ırkçı nefret bütün zamanların en çok tercih edileni değil midir?
Diğer yandan, politik dil ve eylemliliklerini geçmişe göndermeler yaparak inşa eden muhalefet partileri, bağlandıkları gelenek için kayıtsız koşulsuz doğruluk iddiasında bulunup bu katı perspektif üzerinden bugüne bakmaktan asla ödün vermiyorlar. Sonuçta bugünü ıskalayıp, kendilerini gönderme yaptıkları geçmişin doğrularının ( kırmızı çizgilerinin) içine hapsettikleri için de politika üretemedikleri gibi iktidarın ekmeğine yağ sürüyorlar!
Dolayısıyla bu kısırlık, kaçınılmaz olarak her türden politik tartışmayı olumsuz etkiliyor. Televizyonlara bakın mesela. Yandaş veya muhalif her kanal tekdüze konuşan bir avuç insanı ağırlıyor her gece. Söz dizimi bile değişmeyen cümlelerle ifade edilmeye çalışılıyor Türkiye’nin yaşamsal sorunları. Sonuç alıcı eylem, girişim o denli az ki… Olan da saman alevi gibi söz kalabalığının içinde sönümlenip gidiyor. Arkası gelmiyor, gelemiyor.
Oysa bir şeyler yapmak lazım…
Örneğin, etkili bir muhalefetin geçmişe değil, bugünden geleceğe yönelmesi gerekir. Bugüne geçmişin hatalarının sorgulanması cesaretiyle bakabilmek politikayı bir imkana dönüştürür. Bu önerme asla ilkesizlik olarak algılanmamalı. Elbette ilkeli olmalı politika. Ancak mesele ilke sanılan, kitlelerle buluşmayı olanaksız kılan duvarların yıkılması. Bunu başardıkları gün muhalif partilerin politik hale gelebileceklerini düşünüyorum.
“-Söz eylemdir, ama boş sloganların ötesine geçebilirse. Söz politiktir, ama suya sabuna dokunma cesaretiyle söyleniyorsa.”
Kuşkusuz “etkisiz elemanlar” her mikrofonu ele geçirdiklerinde esip gürleyip, faşizmin varlığından, emperyalizmin acımasızlığından söz ediyor olsalar da, söyledikleri birkaç slogandan öteye gidemiyor. Çıkabildikleri kanallarda “sakıncasız” soruları yanıtlayıp iktidara geldiklerinde her şeyin ne kadar güzel olacağına bizi inandırmaya çalışıyorlar. Ancak sıraladıkları içeriksiz cümleler, bize bilmediğimiz bir şeyi anlatmıyor, etkisiz, bıktırıcı ve boş!
Oysa geçmişten günümüze kentsel diyaloğun gerçekleştiği, aynı zamanda kitlesel buluşma yeri olma özellikleriyle, kent ve toplumsal kimliğinin oluşumunda olumlu bir rol üstlenen davetkar kent meydanları vardır.
Hani muhalefetin her türden etkinliğine türlü bahanelerle sınırlandırılan buluşma mekanları. Sizce yeterince yararlanılmış mıdır?
Varsa yoksa, siyasiler tarafından müthiş bir çalışma alanı olarak keşfedilen bakkal, manav, çarşı, Pazar ziyaretleri! Ancak kendilerine Türkiye’de esnaf sayısının 2 milyon, toplam oy kullananların sayısının ise 64 milyon olduğunu, bunun da 5 milyonunu en gençlerin oluşturduğunu hatırlatmak isterim. İşsiz gençlik örgütlenmeden uzak bireysel çıkış arıyor, yoksullar ise devlet yardımının artışını beklemekte. Buna rağmen halen partilerin oy oranları değişmiyor. O halde partilerin, siyaset yapma stratejilerindeki yanlışları gözden geçirmeleri gerekmiyor mu? “Başörtüsüne karşı değiliz” demek kadın haklarını savunmaya yetmediği gibi, “En değerlimiz gençlerdir” demek de gençlere bir gelecek vadetmiyor. Ana sorun her ne kadar sınıfsal olsa da, toplumsal bölünmüşlüğün sınıfsal değil kültürel ve geleneksel olduğu görülüyor.
İktidar blokunun birbirine kenetlendiği bir ortamda, muhalefet cephesinin kendi seçmen kitlelerinin çemberine sıkışarak oy artışı beklemeleri anlaşılır değildir. Bir önceki seçimde sadece birkaç taktik hatayla seçimi ıskalayan muhalefet partilerinin bugün birbirine cephe alıp köşelerinde top sektirmesi memlekete ne fayda sağlar. Şayet murat edilen tek tek boyumuzun ölçüsünü alalım beklentisi ise, boy ölçüleri şimdiden bellidir. Kimi biraz uzar, kimi biraz kısalır. Ama memleket kaybeder! Memleketimi seviyorum…
Sevgiyle, dostlukla..