Günümüzde gazetecilik de dijital çağa ayak uydurmak adına vizyon değişikliğini tercih eden meslek grupları arasına katıldı. Hem zaten gazetelerin web siteleri, basılı versiyonlarından yüzlerce kat daha fazla insana ulaşırken başka türlüsü de düşünülemezdi!
Bu bağlamda, hem yayıncı hem de okuyucu için internet müthiş bir olanak. Televizyon kanalları programlarını You Tube kanallarından veya kendi sitelerinden anonim olarak paylaşıyor ve çok daha fazla izlenme alıyorlar. Bir boyutuyla “tık haberciliği” gibi bir kavram oluştu. Hangi haber nasıl verilirse veya verilmezse ziyaret alır, gelen kişi başka sayfalara dolaşır, anlayışı egemen kılındı.
Yani haberin işlevi, haberdar etmekten çıkıp elde edeceği erişim istatistikleriyle ölçülmeye başlandı. Çoğu haber sitesinin en büyük derdi, o gün kaç sayfa gösterildiklerine öncelendi. Habercilik, haber etiği, editoryal bağımsızlık çokta umurlarında değil yani! Kaldı ki yeni dönemde haber sitelerinin çoğunda haberciler değil, operatörler çalışıyor artık. Sosyal medyada yakaladıkları her sansasyonel paylaşımı, doğruluğunu sorgulamadan haber yapıp, sonra da bunun yine sosyal medyaya habermiş gibi sürülmesini bilerek veya bilmeyerek sağlıyorlar.
Sonuçta, internet medyasıyla- sosyal medyasıyla devasa bir haber çöplüğüne dönüşüyor. Yazılanların çoğu bir süre sonra ya siliniyor ya da arkalarda bir yerlere iteleniyorlar!
Diğer yandan teknolojinin sağlığa ilişkin genellikle fiziksel etkileri akla gelse de, özellikle sosyal medyanın hayatımızda önemli bir yer işgal etmeye başlamasıyla birlikte akıl sağlığımıza da etkisi yadsınmaz boyuta ulaştı. Bilgisayar başında çalışanlar ve çalışmayanlar arasındaki psikolojik farkları belirlemek üzere yapılan bir klinik araştırmada, ekran başında günde 5 saatten fazla çalışanlarda uykusuzluk ve depresyona çok fazla yatkınlık sonucuna ulaşılmıştır.
Aslında internet bağımlılığı ve depresyon arasındaki bağlantıya ilişkin dünya çapında sayısız araştırma söz konusu. Başkalarının mutlu paylaşımlarından üzüntü devşirmek değil sadece, başkalarının hiç de mutlu sayılmayacak negatif paylaşımlarından da olumsuz etkilenmek günümüzün en yaygın sayrılıklarından biri. Hani mutluluk bulaşıcıydı?.. Siz de kendinizi gecenin bir yarısı forum sitelerinde ve tuhaf bloglarda son derece yaratıcı komplo teorilerini sayfa sayfa okurken bulmuşsunuzdur. Kafa karıştıran, şüphe uyandıran, güvensiz ve tedirgin eden haberler, aşırı şiddet içeren fotoğraf ve videolar, tuhaf teoriler ve dedikodular kaygının önemli tetikleyicileri arasında yer alıyor. Dahası bu tekinsiz- özensiz ve abartılı paylaşımlar uzaklardaki dostlarımızı dahi, “memlekette neler olmakta” noktasında ziyadesiyle üzüp tedirgin edebiliyor.
Örneğin her hangi bir yaşanmışlığı paylaşan kişi, en başta kendi duygularını hatta önyargılarını katarak olayı rahatlıkla yorumlarken, biz de gerçek buymuş düşüncesiyle bu paylaşımın gönüllü aktarıcısı olabiliyoruz! Öyle ki, en iç kararıcı haberleri en kara haliyle paylaşmak ”ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” gibi şimdiye dek hiç kimsenin sahip olmadığı araçlara sahipler!
Yani başkalarının da mutsuz olmasını isteyecek kadar mutsuz ve umutsuz olanlar için, ucu açık sosyal medya bir nimet! Özellikle de yeni yetişen kuşakları daha kolay şekillendirmek, istenilen kıvama getirme ve bireylerin düşüncelerini belirli mecralara yönlendirme adına, sosyal medya platformları özellikle siyaset elitleri tarafından sıkça kullanılan özel bir araç!
Söz konusu platformlar üzerinden çeşitli haber organlarının sunduğu gündemler sonucu, izleyicinin tek okuma kaynağının Facebook-Twitter ve benzeri haber linkleriyle sınırlanması nedeniyle, özgür irade ve düşünme yetisinin ötelenmesi tıpkı bir karabasan gibi tüm toplumu kuşatıyor.
Ve sonuçta, özgünüm ama dijital çağın dijital bilgi kirliliği; bize olup bitenler karşısında sorgulayamamayı ve kayıtsız kalmayı öğretiyor ve biz, her geçen gün kendi irademizi nasıl yöneteceğimiz konusunda daha bir bilinç kaybına uğruyoruz.
Sevgiyle, dostlukla…