Kinle, nefretle, olmadı “Nas” la bir devleti çökertmenin olanca yükünü, hiç yüksünmeden yurttaşların sırtına yükleyen, ama kendisini tereyağından kıl çeker gibi sorumsuz kılmayı başaran bir yönetim anlayışının yapıp ettiklerini kabullenip seyirci kalmak, ziyadesiyle iç yakıcı.
Bu yazı kaleme alındığında an itibariyle tek seferde yapılan % 38’lik elektrik zammı. İğneden ipliğe yoksul halkın tüm yaşam alanlarını etkileyeceği gibi, enflasyonist yaklaşımların değirmenine su taşımaktan öteye varmayacaktır. Duymamak, görmemek, dayatılan bu pespayeliğe tanık olmamak adına, bedenimi ardımda bırakıp başka diyarlara göçüp gitmek arzusu sarsıyor tüm benliğimi!
Oysa halk düşmanlığının her türüne karşı direnen, koyverip gitmeyi aklının ucundan dahi geçirmeyen, inatla duranlardanım; gitmeyi düşünse bile içine söz geçiremeyenlerdenim. Gidenlerin ardından özlemle baksak da kalmak dışında şans tanımadık kendi nefsimize. Kalmayı seçip, yüzümüz hep umut vaat eden silik bir ufka dönük beklemekteyiz!
Tıpkı varoluşsal bir ifadeyle Godot’yu beklemek ( Waiting for Godot) gibi! Yani hiç gelmeyecek olanı, gelmeyecek olduğunu bilsen de gelecekmiş gibi yaparak beklemek;
-Hindular, 3700 yıldır Kalki’yi bekliyor…
- Budistler, 2600 yıldır Maitreya’yı bekliyor…
-Yahudiler, 2500 yıldır Mesih’i bekliyor…
-Hristiyanlar, 2000 yıldır İsa’yı bekliyor…
-Müslümanlar, 1400 yıldır Mehdi’yi bekliyor…
Bizim emekliler ise onca kayıplarına karşın 22 yıldır büyük bir umutla ZAM beklentisini sürdürüyor!.. İnsan olmak böyle bir şey işte. Çevrende olup biten her bir şeyin ayırdında olmana karşın bilmiyormuş gibi davranış sergileyen varlığa insan deniliyor çağımızda zira.
Hani çokça şaşırıyoruz ya kimi zaman, krizde iken krizi göremeyip, krizin dış güçlerin oyunu olduğunu inanmayı yeğleyenlere?
Şaşırmamak lazım. İnsan oldukları için “kendilerini kandırma becerileri” yüksek tabii! Hani şu meşhur sözde olduğu gibi, “Biliyorlar ama yine de yapıyorlar!” (*) ya da hadi tersinden söyleyelim; “ Biliyorlar, görüyorlar, anlıyorlar ama yine de yapmıyorlar!” Bu iki çeşitlemeden hangisini seçerseniz seçin sonuç değişmiyor; Kişi yapılan yanlışlığı gayet iyi bilmektedir, ideolojik bir evrenselliğin ardındaki kişisel çıkarın gayet iyi farkındadır ama onu yine de reddetmiyor…
Yani bütün sebep ve sonuçlarıyla, bile isteye, taammüden kimliksizleşmeyi, yoksunluğu kabulleniş!
Oysa Beckett’in Godot’yu Beklerken oyunundaki ünlü repliğinde; “Hep denedin, hep yenildin, olsun! Yine dene, yine yenil, daha iyi yenil!” ama asla vazgeçme diyerek, insanlığın en umutsuz koşullarda bile umudu elden bırakmamasını öğütler. Kuşkusuz ki mücadele yengiyi de yenilgiyi de içinde barındırır. Bu bağlamda yenilmek zordur, acı verir ama çok şey de öğretir. Denemekten vazgeçtiğinizde yürümekten, ilerlemekten, yaşamaktan vazgeçmişsiniz demektir.
Mücadele böyle bir şeydir zaten… İnsanı diri tutar, öte yandan insanın kendinden ve doğrularından ödün vermemesi adına saygın bir durumdur. Kaldı ki başarı deneyimlemenin bir sonucu değil midir dostlarım?
Sevgiyle, dostlukla.
(*) – Slavoj Zizek.