Kuşkusuz her ulusun kendine özgü, hüznü utkuya dönüştürüp kutlayabileceği özel bayram günleri vardır.
Ama hiçbiri 29 Ekim le somutlaşan destansı bir dirilişin, kan ve barut kokan izleklerinden süzülüp gelen ve ulusa emanet edilen bir bayram gününe denk gelmez.
Bu biçimiyle Cumhuriyet Türkiye’nin talihidir, şansıdır; cumhuriyet bu toprakların başına gelmiş en güzel şeydir.
Böylesi şanlı ve direngen bir geçmişi, sözcüklerin kısıtlı dünyasında anlatmaya çalışmak gerçekten meşakkatli bir uğraş dostlarım. Hele ki Cumhuriyeti eleştirmenin maharet sayılıp, Osmanlı nostaljisinin devlet katında tavan yaptığı günümüz Türkiye’sinde, zordan da öte.
Her ne kadar havada “cumhuriyet” kokusu olsa da, kimilerince tekerrür diye tanımlanan tarih, türlü sınanma süreçlerini bünyesinde barındırmasıyla da ünlüdür. Ve biz, toplum olarak sanırım tarihte hazıra konmuş olmanın rehavetiyle, değerlerimizi savunmaktan o denli uzak düşmüş olmalıyız ki, meydanı boş bulan işgal artığı onca madrabaz TV ekranlarından, paçavra köşelerinden Cumhuriyete ve kurucu babalarına karşı pervasızca kin kusmakta sınır dahi tanımıyorlar.
Oysa o çok öykündükleri Vahdettinleri işgalciye, payitahtın “İstanbul’un” anahtarını teslim ederken, diğer yanda sadrazam damat Ferit, kambur İzzet, Ahmet Anzavur ve daha nice satılmış! işgale gönüllü erketecilik yapmakla meşguldüler. İzmir, Adana, Antep ve daha nice adsız yurt toprağı kaderine terk edilmiş, umarsız, sessiz ve sahipsiz bırakılmıştı.
Sonra ateş, sonra kan, sonra ihaneti gördük… İhaneti ateşle yakıp aydınlatıp! Tarihte ancak birkaç yüzyılda yaşanabilen bir büyük utkuyu gerçekleştirdik.
Osmanlının son yarım yüzyıla damgasını vuran teslimiyetçi ve işbirlikçi tutumunu kabul edilemez bulan Mustafa Kemal ve arkadaşları, bu kabullenişe her alanda Tam Bağımsızlık talebiyle karşı çıktılar. Anadolu’nun öz benliğinden yoğrulup gelen bu bağımsızlıkçı ruh ve bu ruhu yaşamları pahasına uygulayan kadrolar. Cumhuriyetin ilk kuşağının, emperyalizmi tedirgin eden en belirgin karakterini oluşturdular.
“ Türkiye devletinin öteden beri dünyaca bilinen, bilinmesi gereken niteliği, uluslararası belli adıyla adlandırıldı…” diyerek Cumhuriyeti muştulayan Büyük Atatürk’ün ulusuna emanet ettiği bu kutlu günün ardından, bugün bizlere düşen ödev;
-Engin bir yurt sevgisiyle, geleceğimizi “müstevlilerin siyasi emelleri ile tevhit edebilecek iktidar sahiplerine” karşı, bugünün dünyasında direniş hatlarının yeniden büyük bir özveriyle tahkim etmek olmalıdır;
-Cumhuriyeti geçmiş bir rüya, değerlerini ürkünç birer doğma olarak tarifleyip, izbe dehlizlerinden fetva vermeyi sürdüren madrabazlara!
-Dünyanın en güçlü ordularına karşı, Tırnağını mermi, çatlamış nasırlı ellerini silah, açlığını göz kapaklarına kilit yaparak Vatan-Namus-Ahde Vefa naraları altında vatan savunmasına koşan Kuvvacıların kemiklerini sızlatan düzenbazlara!
-Cumhuriyetin “ulusa güven” olduğunu; ulusu eğitimle, bilimle, yurttaş olma bilinciyle kendi kaderini belirleme noktasında yüreklendiren yapısal devrimler içerdiğini göremeyen gafillere!..
-Cumhuriyetin olanaklarından yararlanıp, anlık ve dönemsel çıkarlar uğruna hilafet özlemcileriyle kol kola yürüyenlere ve Anayasanın değiştirilemez, değişmesi dahi teklif edilemez hükmüne karşın, Anayasanın ilk dört maddesinin, pekala değiştirilebileceğini iddia edip meydan okuyan ruhsal ve beyinsel engellilere, Cumhuriyet sevdalılarının 100 yılın ardından yeniden seslenişidir;
“Eyyy Cumhuriyete ve Devrimlerine karşı çıkma gafleti içinde olan… Unutma ki, Cumhuriyet olmasaydı, şimdi sen ve senin gibiler olamazdınız. Ve bu gün onca gayretinize karşın ”Türkiye Cumhuriyeti halen ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.” ve sonsuza değin de öyle kalacaktır..
Ve sen, olup bitenleri tarifsiz bir sessizlik içinde izleyen! Türk istikbalinin evladı…“İşte bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret…” Cumhuriyeti kuranların asli hedef olarak işaret ettikleri, insanlığın asırlardır biriktirdiği aklın ve bilimin ışığında ve Cumhuriyet bilincinde mevcuttur.
Yaşasın Cumhuriyet… Nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsa.
Sevgiyle, dostlukla.