Korkunun bulaşıcılığı konusunda dünya deneyimine sahip tüm baskıcı iktidarlar, toplumun korkularını sürekli diri tutmak adına akla hayale gelmeyen yöntemlere başvurmaktan asla yüksünmezler.
Ancak bilmedikleri, korkunun anti-tezi olan cesaretin de bulaşıcı olduğudur!
Salt bu nedenle korku cenderesini yırtıp, hayatın ve dünyanın gözlerinin içine bakarak gerçeği cesaretle haykırabilmeliyiz. Unutmayalım ki cesur bir kez, korkak bin kez ölür. Önemli olan, zorun zorbanın hüküm sürdüğü bir ortamda insanın ‘mezar taşı’ gibi suskun kalmamasıdır…
Tıpkı, aydın namusuyla yüreklere sürekli umut üfleyen Ahmet Arif’in, mısralarında önerdiği gibi;
“Öyle yıkma kendini, Öyle mahzun, öyle garip…
Yürü üstüne üstüne, Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile, Dayan iş ile.
Tırnak ile diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile,
Dayan rüsva eme beni.”
Bilirim, haklılığın suskunluğu diğer suskunluklara benzemez, düğümü zor çözülür! Hem zaten cesaret; korkusuzluktan öte, korkuya rağmen devam etmek, korkuya hükmetmek değil midir? Her birimizin özünde bulunan, üzerini korku şalıyla kapatsak da içimizde varlığını ısrarla sürdüren o gizemli güç.
Gerçekçi olmayı öğütleyip, olanaksız diye bilineni talep etmeyi her koşulda öneren en güçlü erdem, cesaret…
Cesaretin doğasında, güç ve gizem birbiri ile uyum içindedir hep. İngilizcede cesaret anlamında kullanılan “courage” kelimesinin kökeni, Fransızca “coeur”, kelimesinden türetilen “yürek” demek. Yani korkuya rağmen kalbinin sesini dinlemek! Zira ne kadar itici gelirse gelsin, korku olmadan cesarete ihtiyaç duyulmuyor. Korkularımız acı ve endişe verse de yüreğimizi öne alıp eyleme geçmemizi sağlıyor.
Kaldı ki değil iktidarın, muhalefet etme biçimlerinin, itiraz alanlarının dahi sistem içinde belirlendiği… Her karışı ranta dönüşmüş bir gezegen artık burası. Biz yetim sığıntılardan ibaretiz, iğdiş edilmişiz. Bu hoyrat düzenekte sıkıca sarılacağımız cesaretimizden öte başkaca bir seçenek bırakılmadı bize. Bu nedenledir ki, olanca cesaretimizle; yüreğimizi ortaya koyarak yeni bir siyaset dili, inançlı- kararlı- liyakatli kadrolar, toplumu önceleyen yeni bir örgütlenme modeli geliştirip siyasete yeni bir kanal açabilme yetisini gösterebilmeliyiz.
Ancak, baskının, zorun, zorbalığın dört bir yanı kuşattığı bir ortamda, mücadele azim ve kararlılığını öne alan cesareti, salt ataklık, dayanıklılık, cüretkarlık, gözü karalık gibi ifadelerle sınırlandırıp, haksızlık yapılmamalıdır.
Özellikle siyasette, bedel ödeme erdemliliğini içselleştiren cesaret; tüm erdemliliklerimiz gibi bizi insan kılan, ideal insan olma yolunda yürüyüşümüzü hızlandıran itici gücümüzdür ve hedeftedir! Sıkı sıkıya sarılmalıyız dostlarım.
Sevgiyle, dostlukla.
Güzel bir yazı. Kutluyorum.