Sormayı ve sorgulamayı hayatımızdan çıkarttığımızdan olsa gerek, artık umutlarımız da, özlemlerimiz de gerçeklerle örtüşemez oldu. Üstelik her şeyin yolunda olduğuna veya olabileceğine inanıp çok kolay kandırılıyoruz!
Oysa hiçbir şey hem yolunda olmadığı gibi, biz toplum olarak iyiye evrilme noktasında, geliştirmemiz gereken farkındalığın bile çok uzağındayız. Bütün kurumları çökertilmiş bir coğrafyada salt iktidarın değişmesine bel bağlayıp, ertesi gün gül bahçesinde uyanacağına inanacak saflık, ancak sorgulamaktan kaçınan gözündeki at gözlüğüne sevdalanmış edilgen bir topluma özgü olabilirdi. Nitekim öylede oldu.
Artık “Yurttaşlarım az zamanda çok işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü Türkiye Cumhuriyetidir” diyen ve ulusunu özendiren, başarıya odaklı bir büyük önderin ardılları olmanın çok uzağına düştük biz.
Kendi ellerimizle yarattığımız bir girdabın içinde, baş döndürücü bir hızla dibe doğru çekiliyoruz! Yolsuzluklarla hazinesi yağmalanmış bir devlet, hortlamış bir enflasyon, derin bir üretim krizi, emeği değersizleşmiş açlık sınırında yaşayan milyonlar, bilgi üretemeyen bir toplum, soru sormayan, sorulanı da anlamayan kültür yoksunu kuşaklar, hurafelere kurban edilip geleceği elinden alınan çocuklar, betona dönüşmüş kentler, ekilemez hale getirilmiş siyanürlü topraklar, dereler, koylar, falezler… Kafası karışık insanlar, hayatı cehenneme dönüşmüş kadınlar, Savaştan haz duyan, hayatı değil her gün ölümü kutsayan ölü sevici yöneticiler biricik gerçeğimiz!
Daha dün, milletin meclisinde dökülen kan yeterli olmamış gibi, Artvin’in Hopa ilçesine bağlı Cankurtaran mevkiinde ağaç kesimini engellemek için orman nöbeti tutan köylülerin üzerine ihaleyi alan kişi tarafından açılan ateş sonucu, Reşit Kibar isimli yurttaşımız hayatını kaybederken iki yurttaşımızda ağır yaralandı. Yaşam alanlarını savunan yurttaşlarımızı hedef alıp, ormanlarımızı kana bulayan kötülük, acaba bu cüreti kimden ya da hangi makamlardan almaktadır?
Saldırganın silahındaki merminin bitmesi sonucu katliamın eşiğinden dönülen bu müessif olayda, yöre halkı bile isteye karşı karşıya getirilmek istenmektedir. Düşünüyorum da bu denli gözü dönmüş kıyım salt rant adına yapılıyor olamaz. Bu olayda bir türlü dindirilemeyen bir hınç, önüne set çekilemeyen bir nefret ya da adı konulmamış kaba bir provokasyon var sanki? Rant ne kadar büyük olursa olsun, şayet önlem alınmazsa rantın büyüklüğü bile içlerindeki nefreti dindirmeye yetmeyecek, hatta eli daha da yükselmelerine zemin hazırlayacak gibi…
Peki nasıl olacak? Toplumun geleceğini ipotek altına alan bu vesayet süreci ve onun toplumsal dokuda yarattığı tahribat nasıl sonlandırılacak?
Kuşkusuz ki, içe dönük hesaplaşmalardan fırsat bulup da, seçim dahil toplumu rahatlatacak her hangi bir girişimden uzak, kitle bağı kopuk bir siyasi muhalefet… ya da siyasete yedeklenmiş, kendi içinde sorunlu, hedefsiz bir “ Toplumsal Muhalefet” le sorun çözümlemenin çok uzağına düşüyor.
Zira siyasi aktörler arasındaki istikşafi görüşmelerin sıklığı, sınırların gittikçe silikleşip, ölçünün iyice kaçtığı bu ortamda hiçbir anlam ifade etmiyor. Karşılıkları yok! Kaos içinde kim kiminle ne için ortaklık kuruyor biliyor muyuz? Ahlakın bile kişiye özel hale geldiği bir ülkede bir araya gelip inisiyatif geliştirmenin koşulları çoktan yitirilmiş. Herkes bencilce kendi konumunu kurtarabilmenin derdine düşmüş, deli danalar misali koşturup duruyor!
En basit nezaket kuralları dahi hiçlikle malul, herkes herkesin “sen” i… Herkes herkesin “paspası!” Değersizleştikçe değersizleştirmek de mubah artık. Dolayısıyla “bu ahval ve şerait içinde”, yukarıdan aşağıya, çürük, sürtük, ev zencisi, cibilliyetsiz… içerikli zılgıt silsilesi çok da şaşırtıcı olmuyor canlar!
Sevgiyle, dostlukla.