“Oyları kimin verdiği değil kimin saydığı önemlidir!” sözünün Joseph Stalin’e ait olup olmadığı iddiası, tartışmalı bir konu olsa dahi, bu sözün kime ait olduğu değil yaşamda tartışmasız bir şekilde karşılık buluyor olması.
Bedeli ne kadar ağır olursa olsun, demokrasinin uygulanabilirliği açısından değerli bir kriterdir.
Nitekim; geçmiş yılarla orantılandırıldığında, 2023 seçmen sayılarının artışında belirgin bir anormallik gözler önündedir.
Örneğin “ yurt içi, yurt dışı ve gümrük sandıkları dahil” 2018 yılında kayıtlı seçmen sayısı 59.367,469 iken, 2023 yılında kayıtlı seçmen sayısı 64.145.504’e ulaşmış.
Yani kayıtlı seçmen sayısında 4 milyon 778 bin 035 artış gerçekleşmiş.
YSK Başkanı Ahmet Yener’in kamuoyu ile paylaştığı, yukarıdaki verilerle uyumlu açıklamada; ilk kez oy kullanacak seçmen sayısını 4 milyon 904 bin 672 olarak belirtildi.
İyi güzel de, araştırmacı- gazeteci Murat Ağırel’in sorgulamasında dediği gibi; 2018-2023 yılları arasında hayatını kaybeden seçmenler ne oldu?
“TÜİK verilerine göre 2021 yılında 565.594 vatandaşımız öldü. 2020 yılı 507.938. 2019 yılı 435.491.
TÜİK 2022-2023 verileri açıklanmadı/ açıklanmıyor.
Yani ortalama her yıl 450 bin vatandaşımız hayatını kaybediyor.
2018-2022 yılları arasında 1.800.000 vatandaşımız hayatını kaybetti diyelim.( aslında sayı daha fazla)
Doğal olarak bu kişiler seçmen listesinden düşmüş olması lazım. Ancak düşmedikleri görülüyor!
Biliyorsunuz seçim yasası değişti ve daha önce seçmen olmayan ama bu yıl eklenen 630 bin yeni seçmen var.
Bu sayıyı da düşelim kalıyor 1.200.000 gibi rakam.
Bu kişiler kimlerdir?, oy kullandılar mı, kullanmadılar mı?
Ölüm sayıları düşüldü mü, düşülmedi mi? Bu fark neden var?”
Benzeri sorgulamalar seçimlere ilişkin şaibeli sonuçlar has safhaya ulaşırken, son 16 yılda seçmen sayısının nüfus artışına göre 6,7 milyon fazla artması haklı olarak gündeme oturdu. Araştırmalar sonucunda ortaya çıkan durum analizinde, “ 2007-2023 yılları arasında nüfusumuzun 14,6 milyon artmasına karşılık, seçmen sayımız 21,4 milyon artmış.
Böylece 16 yılda, 6,7 milyonluk bir fark oluşmuş. Bir başka değişle, toplam seçen sayısının % 10,5’ine ulaşmış!
Üstelik bu 6,7 milyonluk artışın arkasında ölüm, doğum ya da genç nüfusun yaşlanmasının hiçbir etkisi gözükmüyor!
Acaba diyorum her demokratik ülkede olduğu gibi, seçimlerin eşit, adil ve güvenli bir ortamda gerçekleşmesi gerektiği ilkesini ihlal eden bu anormalliğin neden ve niçin leri YSK, siyasi partiler ya da nüfus işlerinden birileri tarafından kamuoyuna açıklayabilir mi?
Kaldı ki, iki aday arasında 2,3 milyonluk bir farkın olduğu Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci etabı için, YSK’nın konuya açıklık getirmesi keyfiyetten öte anayasal bir zorunluluktur.
Özetle son yirmi yıldır gittikçe kurumsallaşan ve bir heyula gibi yaşamımızı kuşatan bu ceberrut rejimden kurtulmanın, hatta demokratik yoldan bir had bildirmenin yolu olarak, oyumuza sahip çıkmalıyız dostlarım.
Sevgiyle, dostlukla.