Çıkarlarını toplumun sayrılı unutkanlığına bağlayarak düzenlerini sürdürmek isteyen çakallar sıklıkla “Tarihin kendini tekrarına” vurgu yaparlar!
Oysa bu çıkarsama asla ve kat’a yaşamın olağan seyriyle örtüşebilir değildir. Tam tersine, bu kötücül kavrayış geçmişte yapılan hatalara gerekçelenerek yeni ve onanmaz hatalara kapı aralar.
Tıpkı bulunmaz “İngiliz” kumaşı” Mehmet Şimşek’in “ Rasyonel politikalarımız meyvelerini vermeye devam ediyor” müjdesinin ardından, biçare
yurttaşlarımızın ekonomik krizle eşleşen yönetsel kriz sarmalında yağmur gibi yağan zam sağanağı altında, şaşkın ve sırılsıklam, sığınacak dam altı arayışıyla koşturup durması gibi!
Temmuz itibariyle üzerimize çöken ve her geçen gün şiddetini arttıran korkunç sıcaklarla birlikte içine hapsolduğumuz psikolojik durum, Ağustos-Eylül aylarına yayılan umarsız bir travmanın ayak seslerini çağrıştırıyor!
Kuşkusuz, Cumhuriyetin yurttaşı olmanın sağladığı kazanımların kıymetini bilen ve talep eden, kendi kaderini tayin etme hakkını sahiplenen bir avuç serdengeçti itirazını öne alıp, bedeli ne olursa olsun mücadeleyi sürdürüyor olsalar da!
Şimdilerde Ege ve Akdeniz’in serin sularında sörf yapıp biraz ferahlayan tuzu kurulara gelince, onlar da Bodrum-Çeşme- Adalar arasındaki seyahat ve sefahatleri bitiminin ardından muhtemelen sonbaharla birlikte yaşamın gerçek yüzüyle “azdan az, çoktan çok gider” bağlamında yüzleşmiş olacaklar!
Yüksek enflasyonun neden olduğu bu çalkantılı ve toplumsal travmayı önceleyen, zihinsel- finansal süreçler karşısında ilk kaybeden hiç kuşkusuz ruh sağlığı oluyor.
Gündelik yaşam giderlerinin yükselmesi ve temel gereksinimlerin karşılanamaz hale gelmesiyle, ruh sağlığı desteği fiziksel sağlık kadar kritik öneme sahip oluyor. Psikologların rekor düzeyde mesai yapacağı bu zaman diliminde, psikolojik tedavinin bile lüks harcama kapsamına alınması ziyadesiyle düşündürücüdür.
Daha ötesi, benzeri taleplerin sınırlandırılması adına, önce ücretlerinizin reel olarak düşmesini sağlıyorlar. Sonra, olur da borçlanarak ihtiyaçlarınızı karşılamaya çalışırsınız diye, bu yolu da tıkamak amacıyla;
Kredi kartından nakit çekimin ve kredili mevduat hesaplarının faizlerini “nas” falan dinlemeden arttırdılar!
Önümüzdeki aylarda kademeli olarak yapılacak faiz artışlarını da dikkate aldığımızda ne kadar büyük bir faiz maliyetinin omuzlarınıza yükleneceğini tahmin edebilirsiniz. Tabii ki bu arada motorlu taşıt vergisinde olduğu gibi “verginin de vergilendirilmesi” benzeri astronomik vergi artışlarını da göz ardı etmemek gerek!
İnşa ettiğimiz maddi dünyanın vazgeçilmezi sandığımız paranın, gelecek için iyi bir yaşam, sağlık ya da eğitim beklentisini karşılayamaz hale gelmesi ve sürekli değer kaybetmesi, en başta piyasaları geleceğe dair güvensiz ve çalkantılı bir hale getiriyor.
Sahip olunan paranın alım gücü ortadan kalktığında ise, gıda, barınma veya sağlık gibi temel ihtiyaçlara ulaşamama korkusu, kaçınılmaz olarak finansal depresyonu tetiklemiş oluyor.
Böylece aile bütçesini denkleştirmek zorlaşırken, salt temel insani gereksinimlerin eksikliği değil, sinema-tiyatro, dışarıda yemek yemek gibi aşına olunan rutinlerin kayboluşu, yani geleceğe dair belirsizlik hem birey hem de toplum üzerinde öfke ve kaygıların artmasına neden oluyor.
Gözümüzün elifine baka baka “kader” diye dayatılan tam da budur.
Sözü bile sorgulatan bir şeyler var havada!..
Yaşanamaz denilen şeylerin tanığı olarak boşluğa bırakıyorum soruları. Daha ötesi gelmiyor elimden.
Yazmamak. Toptan vazgeçip kabullenmek demek!..
Yazıyorum, ola ki ulaşıyordur hala?