Zamane taklacılarını izledikçe, bizim kuşağın çocukluk anılarını renklendiren ip cambazlarını anımsadım apansız!
Nafakalarını ip üzerinde farklı atraksiyonlar icra ederek çıkaran risk ve çile emekçilerini. Hani bayram yerlerinde ya da lunaparklarda, bin bir zorlukla gösterilerini sergilerken, yüreğimiz pır-pır ederken ağzımız bir karış açık zevkle izlediğimiz!
Bunlardan bir tanesi ufak tefek fiziği ve pantolon görünümü içine kamufle olmuş uzun iki sırık üzerine tünemiş!, ağzında koni tarzında bir borazan. mahalle aralarında temkinli adımlarla yürüyerek halkı gösteriye davet eden boncuk lakaplı olanıydı.
Günümüz doyumsuz şaklabanlarından öte, tehlikeli meslekleriyle barışık. İp üzerinde yürek hoplatan tehlikeli numaralar yaparlardı. Hiçbir zaman onları uyaracak ne “iş güvenliği uzmanları” ne de koruyup gözeten “iş güvenliği yasaları” olmadı. Ama fıtratlarında yazılı olan! Ölüm azla onları terk etmedi.
“Yürü ya kulum” denilerek işe koyulan zamane cambazlarına gelirsek! Onların yukarıda tarif etmeye çalıştığım o güzelim çilekeş insanlarla uzaktan yakından alakaları yoktur. Hiçbir risk almaksızın, milletin harim_i ismeti dahil en mahrem alanlara hayasızca yürümekte hiçbir sakınca görmezler.
Hatta bunların arasında, isimleri “at cambazına” çıkmış olan bir grup vardır ki, bunlar yalanları ve laf ebelikleriyle millete ayar verip, erketeye yatmış yandaşları marifetiyle insanları iç çamaşırlarına değin bir güzel çarpıp kaçarlar.
Meslekleri ayrı olsa da meşrepleri aynı olan, bilumum yengeç mafya bozuntusu, tombalacı, üçkâğıtçı taifesi de bunlarla birlikte avlanırlar!
Hiç haz etmediğim bu at cambazı kılıklı adamlar! her nedense bana, Aziz Nesin’in; kara mizah tarzında kaleme aldığı Zübük romanındaki; Her dalda bezi olup, karda yürüyüp izini belli etmeyen! Akşam dediğini sabahleyin inkar eden, hiçbir ahlak kuralına uymayan. Halkın gözünün elifine baka baka yalan söyleyen, siyasetçi karakterini anımsatır hep.
Aslında dünyanın en eski mesleğine, çok yakın benzerlikler gösterseler de! Siyaset esnafının en azından dünyanın en eski ikici mesleğine mensup oldukları konusunda mutabakat söz konusudur!
Güzel rol yaparlar. Bu konuda yetenekli ve deneyimlidirler. Din-iman, yerli, milli sloganları eşliğinde ben ve öteki ayrımcılığını pişkince uygulayıp! Baskı ve sömürünün devamlılığı için sürekli çatışma alanları yaratırlar. Korkak, ürkek ve çıkar ilişkisi içinde, bu kirli ittifakın vazgeçilmezidirler.
Bu aralar finale yaklaşmış olmanın telaşından olsa gerek “Son kez” talebinde bulunup! Elde kalmış son bir atımlık barut ile “baskın seçim” düzenleyip, sinsi rövanşa ulaşma arzusu! Uyum yasaların dahi meclisin onayına sunulmadığı bir ortamda, en azından kendi iç işleyişinde zaman ve içerik bağlamında tartışmalı bir durum yaratacaktır.
Daha önceleri hamaset içinde “Koalisyonlar bitecek, güçlü iktidarlar olacak”, müjdesi verip Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini ikame edenler, gelinen noktada Türkiye’nin en karmaşık ve en gizemli koalisyonunun kurucusu olmak zorunda kaldıkları gibi, diğer partilerin de ittifakına yol açmış oldular!
Kafaları oldukça karışık bu arkadaşlar, zorla dayatıp ilk uygulayıcısı oldukları sistem üzerinden, kendilerinden sonra ittifak yapacak olan partilere şimdilerde “Siyasi Ahlak” dersi verme girişimi ziyadesiyle düşündürücüdür.
Eğer ittifak çalışmaları iddia edildiği gibi ahlaksızlık ise, ittifakın en karmaşığını gerçekleştirip ardından temsilde adaletin önüne barikat kuranlar, en büyük ahlaksız olmuyorlar mı?
Kısaca ortaya toplumu bir uçtan diğer uca kuşatan, parçaları yan yana gelmeyecek bir yap-boz konulmuştur. Bu hatalı yap-boz ile en zihni açık insanlar bile zarar görebilecektir!
Böylesi bir zihin çökertme silahı, sonu hüsran olacağı bile bile Türkiye’de ikinci kez bir tarihi hesaplaşmada pervasızca denenmektedir.
Kumpasın bozulması adına, demokrasi tarihin şaşmaz terazisine çıkma yürekliliği gösteren ve bu uğurda risk alıp bir araya gelip farklılıkların zenginliğini sergileyen tüm demokrasi güçlerini kutluyorum.
Mustafa Kemal Atatürk bu topraklarda asla kaybetmedi…
Bakalım Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.