Bizim futbolcularda belli ki Trabzon şehrine karşı bir tutku oluşmuş. Trabzon'dan ayrıldılar mı, iki günlüğüne bile olsa gurbet hissi boğayi onları. İstemiyorlar deplasmana falan gitmek. Ne has iş . Oturup memlekette sabah idman ,akşam ev, hafta sonu iç saha galibiyeti de alınmışsa yeter o kadarı , ne lüzum var bin uçağa git gurbete, yok otelmiş yok dış sahaymış ! Zahmetli, kasvetli işler bunlar.
İstanbulspor maçı ile ilgili yazı yazmadım çünkü Fatih Tekke'nin 'her dakika bu şehre döneceğimin hayalini kuruyorum ' sözü, o maçı çok farklı bir açıdan anlatma isteği uyandırmıştı bende, o yüzden bekledim.
Trabzon şehri insanı büyüler, kafanı karıştırır, aklını çeler. Alışırsın, sıkılırsın; Gideyim buralardan dersin, gittiğin yerde huzur bulamazsın. İstanbul'lara, Ankara'lara, İzmir'e, Antalya' gidersin ama yüreğin gelmek istemez seninle, yüreksiz olursun. Paris'te, Londra'da, New York'ta , Oksyanusun ortasında nereye baksan 'aynı bizim oralar' dersin. İki damla yağmur yağdımıydı, hele de duman sardımıydı ortalığı, bir de üstüne çimen kokuları doldumuydu ciğerine 'Aha!' dersin, 'Aynı bizim memleket !'
Gariptir Trabzon'luluk. Kuşaklardır başka coğrafyalarda kök salmış bir ağacın yaprağı olsan da , aklında hep Trabzon toprağına düşmek vardır. Rüzgar ne yönden eserse essin senin savrulacağın güzergah hep aynı yöndür. Uçar, uçuşur, yerlerde yuvarlanır, yuvana dönersin yada hep döneceğin günün hayalini kurarsın. Akrabalarımın büyük bir çoğunluğu istanbul'da, bir o kadarı Avrupa'da ve hepimizin ağzında ' Ah Trabzon! Vah Trabzon! ağıtı. Ağıt kelimesini bilerek kullandım ki bizim oraların nenelerini de yazıya dahil edebileyim .
Nenecuğum! Trabzonspor bu sene pek iyi değil. Geçen sene şampiyon olduk çok şükür. Ama istiyrık ki her sene olalım. O kadar uzunca zaman mahrum kaldık ki o sevinçten istiyrik kı hiç ayrılmayalım. Bu gurbet yerlerde tek yarenimiz Trabzonspor. Kaç nesildir yurt edindiğimiz bu şehirlerde tek avuntumuz Trabzonspor'un maçlarını kazanması. O maç kaybetti miydi biz daha bir hüzünlü, biz daha bir sığıntı , biz daha bir düzensiz göçmen..
Dua eyleyin ki bu takıma bulaşan bu hastalık iyi olsun, bitsin gitsin. Yok iyi olmayacak ise ellerin eline düşürmeden, kem gözlülerin diline düşürmeden bitirsin ! Gitsin!.
Neyse yazının başına dönelim. Bizim topçu uşaklar en az bizim kadar sevdalık ediyler ki, Trabzon şehri ile, deplasman maçlarına bile gönülsüz, hevessiz, isteksiz gidiyorlar. Bir an önce maç bitse de dönsek Trabzon'a havasındalar. Bir iki idman yaparız , sonra et , köfte, ızgara! Miss!
Abdullah Hoca 'bu çocuklar aslında iyi çocuklar' gibisinden topu taca attı maç sonu açıklamasında! Ben hemen saygısızlık etmeden bir öneri de bulunayım. Hocam ! İlk geldiğinde 'kolay gol yiyorduk o yüzden önce savunma ile ilgili problemleri çözmeye çalıştık' diyordun ya; İşte şu aralar çok acayip kolay gol yiyoruz. Bir ilgilen istersen, orta yuvarlağın arkasında stoperlerin önünde adam bırak, tek başına silopis koş koş nereye yetişsin . Çıkmasın savunma hattı ileri , dönen toplar gol olmasın. Bakma Hatay forvetleri beceriksizdi, o yüzden az yedik yoksa bir Alanya, bir Karagümrük maçından farklı değildik dün.
'Maçın başında 10 dakika istediklerimiz yaptık, sonra ilk atakta gol yedik' açıklamasını terk et artık!
Karşı takımları 'oyun planları var ' diyerek övmeyi bırak artık .
'Toplu hücum toplu savunma' tekerlemesinden vazgeç !
Toplu savunabiliyorsan savun ama bu takım toplu hücum yapacağım diye dünyanın golünü yedi , yedikçe yedi, yapma artık bunu. Çıkmasın stoperler ileri ve önlerinde en az iki savunmacı orta saha olmadan başlama şu maçlara. Kaç yazıdır forvetlerin beceriksizliklerinden bahsediyorum ama artık mesele gol atamamayı geçti, her geleni yemeye döndü. Allah rızası için hocam şu orta sahayı geride kur artık ...
Yoksa Trabzonlu neneleri ağıtları dilerinin ucunda bekliyorlar. Bir iki gün ağlar ağlaşır, bi kaç günde döner tarlaya çaşılışırlar bilesin. Olan hep gidene olur. Kalana