Varlıklı olmak çok paraya sahip olmak mıdır? Çocuğu olmayan bir insanın oyun parkının önünden geçtiğini düşünün. Babasını kaybetmiş bir çocuğun okulundaki veli toplantısında neler hissettiğini düşünün. Annesini kaybetmiş bir çocuğun düğününde kalabalığın arasında kimi aradığını düşünün. Tekerlekli sandalyede olan engelli bir insanın pencerenin kenarından sahilde yürüyen insanları izlediğini düşünün. Hastane odasında yatan bir hastanın bahçede temiz havayla rahat nefes alan insanları hissettiğini düşünün. Yalnızlık ya da kimsesizlik hissi içinde kalmış bir insanın önünden geçen el ele tutuşmuş insanlara nasıl baktığının düşünün.
Düşünmekten yorulduysanız sizi varlıklı kısma alalım. Elinizde neler var düşünün. Aileniz hayatta mı? Evli misiniz? Ayaklarınız sizi karşıdan karşıya geçirebilecek güçte mi? Çekebildiğiniz kadar çekin havayı içinize, arkanıza yaslanın. Gözden kaçırdığınız, cebinizdeki kâğıttan çok daha kıymetli değerler taşıyor. Hepimiz birbirimizin hayatındaki değerlere bir eksik bir fazlayız. Kimin hayatında bu saydıklarım tam takır mevcut? Yetinmek kelimesi sadece varlıklarımız için geçerlidir. Hayatımızdaki değerler üzerine yetinilmez. Kıymet vermek bir çokluktur. Bugün çocuğumu çok sevdim yarına kadar sevmeyim. Bugün çok nefes aldım artık bırakıyım diyebilir misiniz?
Hayatımızdaki ince bir çizgi var. Kıymetlerimiz ve varlıklarımız. Bu kavramları birbirinden ayrılmak gerekirse;
‘Varlık kavramı bir durumdur. Sizin sadece nerede olduğunuz ile ilgili bir durumdur. Ama kıymet sizin nasıl olduğunuz ile ilgili bir durumdur.’
BİZ KİMİZ?
İçinde yaşadığımız kâinat bundan 13,8 milyar yıl önce var oldu. 4,5 milyar yıl önce güneş sistemimiz ortaya çıktı. 3,8 milyar yıl önce dünyada yaşam başladığı tahmin ediliyor. 80 milyon yıl önce Meksika körfezine bir göktaşı çarptı. 350 milyon yıl dünyaya hükmeden dinozorların çağı kapandı. Yapılan araştırmacılar neticesinde bir tavşanın kütlesinden büyük olan bütün canlı bu göktaşı çarpmasıyla tamamen yok oldu. Bu yok oluş dünya üzerindeki türlerin yüzde doksanını yok etti. Buraya kadar okuduysanız aklınıza bir soru gelmiş olabilir.
Bu yok oluş esnasında biz neredeydik?
İnsan tarih sahnesine 18 milyon yıl önce çıktı. Milyarlarca yıl içinde milyonlarca yıllık yaşam serüvenin bir parçası olarak insanoğlu kendini ayakta tutmaya ve yaşamaya devam etti. Dünyamız var olduğu günden bugüne kadar tam 5 kere yok oluş yaşadı. Bu felaketlerin sonucunda yaşayan türlerin yüzde 99,9’u tarih sahnesinden bir daha geri gelmemek üzere çekildi. Biz kim miyiz?
Biz bu yok oluşlardan galip çıkmış milyonlarca canlı popülasyonu içerisinde yaşamayı inat etmiş tek türüz. Kendinizle övünebilirsiniz.
İnsan içinde yaşadığı bu dünyaya sonsuza kadar sahip olacağını düşünüyorsa 15 km çapındaki bir göktaşının dünyayı kaç saatte yok edebileceğine baksın. En fazla kaç yıl yaşar insan? Fazla fazla söyleyerek devam edelim. İnsan 100 yıl yaşar. Koskoca yüz yıl, küçücük bir yüz yıl…
Şüphesiz bu dünyanın sahibi değiliz. İçinde bulunduğumuz bu küçük mavi gezegen evrenin deriliklerinde küçük soluk mavi bir noktadan fazlası değil.
İnsan kendini dünyanın merkezine koyup dünyayı da evreninin merkezine koyduğu zamanlarda bilim hem insana hem de dünyaya gerekli dersi verdi.
HAYATI KEŞFETMEK
Yaşadığımız yer dünya ise keşfetmek istediğimiz yer evrendir. Çünkü keşfetmek olduğun yerden başka bir yere hareketle başlar. İlk kez gördüğünüz, yeni tanıştığınız her durum evrende bir hareket etkisi yaratır. İyi bakın etrafınıza aileniz, işiniz, çevreniz, arkadaşlarınız kısacası şu anda sizin olduğunuz yer yani dünyanızdır. Avrupa’da bir ülkeye ilk kez gitmeniz ile marsa gitmeniz arasında hiçbir fark yoktur. Belki biri size yakın biri size uzak ama ikisi de varamadığınız sürece keşfetmeyi bekler.
Zamanınızı boşa satmayın
Öncelikle boş kelimesi ve zaman kavramından üretilmeye çalışılan boş zaman algısını yok edelim. Boş zaman diye yaşamın içinde bir bölüm yoktur. Çünkü insan ‘BOŞ’ kelimesinin anlamıyla (boş: İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan) hiçbir zaman dilimi içerisinde örtüşemez. Zaman en kötü haliyle bile beyninizin düşünceler içinde olduğu, kalp atışlarınız ve göz mercekleriniz gibi organlarınızın milyarlarca sinir hücresinin komutladığı bir anda durmakta olursunuz. Hiç de boş bir zamanmış gibi görünmüyor.
Zaman hepimizin kullandığı ama hiçbirimizin sahip olamadığı döngümüzdür. Şimdilik sonsuz, sonrası için vakit bir hayli var. Ama zamanı nasıl kullanırız gibi bir düşünce içerisindeyseniz şöyle başlayın zamana tutunmaya.
‘Zamana size bütün cömertliğini sergilerken sizde ona kıymet verin’
Her gün hesabınıza 86.400 tutarında para yatıran bir banka düşünün. Her gün harcayabileceğiniz ama ertesi güne devrolmayan bir tutar. Bu parayı o gün içerisinde tüketmeniz gerekiyor. Ertesi gün aynı miktar tekrar hesabınıza yatırıyor. Bir düşünün 86.400 ile neler yapardınız? Bana kalırsa bu tutar ile elinden gelen bütün gayretle mutlu anlar satın almak için uğraşırdınız. Saatiniz gece 12:00’yi gösterip bal kabağına dönüşünceye kadar paranın hakkını vermeye çalışırdınız. Zamana bir anlam ve kıymet yüklemek istiyorsanız işte tam o noktadasınız. Bu parayı zaman size her gün veriyor. Tamı tamına 86.400 saniyesini size karşılıksız veriyor. Siz bu süreyi nasıl değerlendirmek istiyorsunuz? Kiminle paylaşmak istiyorsunuz? Yoksa siz bu zamanı olur olmadık yer ve kişilere harcayarak ya da başkalarına bırakarak satıyor musunuz? Zamanı iyi kullanmak, zamanı iyi yönetmek sadece stratejik bir durumdur. Bu planlama içerisinde kişi kâr zarar yapmak ya da yaşadıklarının fayda maiyetini iyi hesaplamalıdır. Zaman, değer kaybını ödemez. Hayatınızda zamanı kontrol edemeyiz ama anlamıyla kalite kontrol mekanizmasına sahip olup zamanı kaliteli kullanabiliriz.