‘‘Normal hayat yoktur’’
Normal diye normal yoktur. Yaşadığımız hayat kompleks ve dinamik bir sistemin parçasıdır. O everildikçe bizde onunla birlikte evriliriz. Geçmişe duyulan özlem duygusunun içeresinde yatan o günlere dönmek değil, o günlerdeki yaşadığımız güzel hatıraların daha iyisini yaşamak hepimizin gelecekten beklentisidir. Yani geçmişi referans alan bir bellek yarını daha iyi düşünen bir bilinç ile yaşıyoruz. İnsanoğlunun tarihteki gelişim dizilimine bakarsak hayatta kalabilme ve popülasyonunu devam ettirmedeki en önemli özelliği adaptasyonu çok hızlı bir değişimle uyumlamasıdır. İnsan içinde bulunduğu zor koşullarda kendini normale döndürmek konusunda başarısız olurken yeni düzene uyum sağlamada son derece başarılı bir biyolojiye sahiptir.
Tasarlanmış gelecek ya da planlanmış yaşam biçimleri hiçbir zihinsel modele entegre edilemediği için ortaya kaotik yaşam biçimi çıkmıştır. Bu kaotik yaşam biçiminde gelecekte meydana gelecekleri ön görememek ile beraber bu belirsizliğe uyum sağlayacak donanımsal altyapıyı bugünden oluşturması ile bir savunma mekanizması oluşturur. Bu gelişmelere bedensel olarak karşılık verirken ruhun ne tepki vereceğini ve nasıl bir yol izleyeceğini bilemeyiz. Bu durum karşısında insan nasıl bir tutum sergiler diye düşünecek olursak karşımıza o muhteşem kelime çıkar. O kelime;
Temaşa etmek: Seyretmek
Arkanıza yaslanın ve seyredin. Kaygı kelimesinden kurtulun. Uzun vadeli planlar yaparak beyninizin aşırı ısınması engelleyin. Değiştiremeyeceğiniz senaryolar üzerinde debelenmek yerine seyredin. Akışına bırakılmış bir gelecek bütün engellerin üzerinden yaşalayarak da olsa akıp gidecektir. Katılaşıp takılı kalmak size zaman ve umut kaybına neden olacaktır. Bu seyir esnasında gözlemleriniz sizi yeniliğe adapte etmek için korteksinizle iş birliği yapacaktır. Adaptasyonu sağladığınız anda belleğiniz teşhisi koyacaktır. O anda akışa karşı değil akışın içinde olacaksınız.
‘‘Teşhisi kabul etmeden tedavi olamazsınız’’
O halde teşhis için temaşa etmek, Tedavi için adaptasyon gerekiyor. Bu sayede ruhunuz bütün anormal durumlar ile dans etmeye başlıyor…
Umut, Başarı Deneylerine Verilen İsimdir
1950 yılında Harvard üniversitesinde yapılan bir deneyde Dr. Kurf RİCHTER ve ekibi farelerin suda ne kadar hayatta kalacaklarını test etmek istediler. Araştırma sonucunda farelerin ortalama olarak suda ortalama 15 dk. Boyunca direndikleri sonucuna varmıştır. Daha sonraki deneylerinde farenin boğulmaya yakın bir anında suda çıkartılıp biraz bekledikten sonra tekrar suya konulduğunda ne kadar süre dayanacaklarını gözlemlediler. Sizce ne kadar süre dayanmışlardır? Tam olarak 60 saat…
‘‘Hayatın içindeki mücadelelerimizde umut duygusu başarı direncimizi ilginçleştiriyor’’
Sanat neden önemli?
Bir temizlik işçisi olduğunuzu düşünün. Çalışma sistemi ya da görev tanımı bellidir. Çöpleri toplamak y da buna benzer bir iş temposu içerisinde gününün büyük bir çoğunluğunu nu gerçeklik içerisinde geçirir. Onu bu çöp yığını hayattan başka bir düşünce ve hayal dünyasına ne taşıya bilir? Hayatınızın iş ve ev düzeni içerisinde rutin gibi görünmesi. Sabah öyle akşam yemeklerinin saatinin hiç değişmemesi, TV izleme süreniz, uyku haliniz gibi birçok hareketlilikte bulunduğunuz 24 saatlik serüvenininiz içerisinde sizi içinde bulunduğunuz gerçeklikten başka bir yaşam tarzına geçiş yapmanızı sağlayacak bir farklılık arıyorsanız bakış acınızı ve gerçekliğinizin size direttiği zorba statik yaşamınızı sadece okuduğunuz, dinlediğiniz, izlediğiniz ve bütün bunları yaparken düşlediğiniz hayalleriniz gerçekleştirebilir. Hayat size bir başka ülkeyi gezecek maddi imkanlar sağlamayabilir. Ama kitaplar sağlar. Bir psikolog olmayabilir ama dinlediğiniz müziğin evrenselliği ruhunuzu dinginleştirebilir. Bütün hepsini bir arada değerlendirirsek bir temizlik işçisine hayatı şöyle der; Çöpleri topla!
Sanat ise ‘Etrafını tertemiz yap’. Dünyanı değiştirmek gibi bir düşünceden değil sana sunulan az sayıda seçenekleri çoğalt…
‘Arabesk yaşamdan uzak dur, arabesk müzikten uzak dur, arabesk gösterilerden uzak dur’