Bir dilencinin tanındığı bir bölgede dilenmesiyle tanınmadığı bir ortamda dilenmesi aynı mıdır? İşte Türkiye’nin siyasal islamla yüzleşmekte eksik kaldığı düşünce bu cümlenin derinliklerinde yatar.
Bir dilenci, mağrur olma duygusuna mağlup olduğunda mağduriyeti kin tutar. Ona güçsüz ve yoksul kaldığı dönemlerde hiç gözüyle bakanları vakti geldiğinde yok etmek ister.
Dünya son çeyrekte çok değişti. Tarihsel olarak yoksulluk hep hissedilmiştir. Ama yoksunluğun bu denli çaresizce bizi işgal ettiği hiçbir dönem olmamıştı. Din, binlerce yıldır her inanıştan saygınlığını korumaya başarmıştı. ona inananlar tarafından her zaman bir arınma ve kurtuluş olarak gözetildi. Tanrılar, yarı tanrılar, tanrı krallar ve tanrıların habercileri ile ilerleyen tinsel serüven son çare olarak yaradanın araçılık kurumlarıyla son buldu. Mezhepler, tarikatlar, bölükler, pörçükler ile yaratanın manastır sessizliğine gömüldüğü, sadece aracıların tanrıyla konuştuğu bir çağın içinde kurtuluşunu arıyor insanlık. İslam, Anadolu topraklarında her zaman itibarını korumuştur. Bunu Anadolu insanı kendi örf ve adetleriylede taçlandırmıştır. Ama siyasal islamda arayış dinin itibarı değildi. Onu satanların, kullananların itibar arayışı bir dilenci mağrurluğunda kendini ilk fırsatta gösterdi. Ayetlerin rivayetlerle takas edildiği, rivayetlerin kişiselleştirildiği, kişiye göre fetvalaştıldığı bir din ne kadar EL- İLAH a yakın olabilirse o kadar yakınız artık.
Aklın melekelerinin kaybedildiği bir bedende yalanları ahmaklar dinler. Çaresizliğini yalnızca başka birine bağlanarak gidereceğini düşünen bir ruhun akla ihtiyaçı var mıdır? Ezber için anlama ihtiyaç duyulmaz. Ona denileni yapmakta tekrarı kendine görev edinen inançının ne olduğuna bakmadan ahmaklığı ile gurur duyar. Ödevini yapan tanrının cennetinde yer edinecektir.
ÖDEV: AHMAKLAR CEMİYETİNDE KOŞULSUZ ŞARTSIZ İTAATTİR
Canı, cana kurban eyleyen gelsin bu meydana
Soyun benliğini üryan olan gelsin bu meydana
Bu meydan mekteb-i irfan cesaret edemez her can
Haset kin kibr u cehlini koyan gelsin bu meydana….
Böyle başlıyor Kani Karacanın sesinden, Kelami Baba’nın kasidesi…
İslamda haset, kin, kibir olmaz. Yani dilenci olmaz.
Allah katında ibadete niyeti olan makama girerken kapıya niyaz edip eşiğe basmadan, incitmeden yürüyen düşünceden, ondan olmayan herkesi düşman görüp saldıran salya ağıza geçiş yapıyoruz.
İnançta ikna olmaz. İkna ile inança varılmaz. İKRA edebilen yola çıkar. Yolda kimin ne yaptığına bakmaz. Çünkü yola niyaz eder. Önce tasavvur (kavrar) sonra tasvir (ayrıntılar ile canlandırma) eder.
Siyasal bir dinin dilencileri özgürlük adı altında istilacı birer böcek gibi dört bir yana ağlarını örerken meydanda kaçışanlar özgürlüğünü terk edenlerdir. Ben ahmak olana anlatmaktan kaçınırım. O yüzden kitabın ortasından konuşup söylemekte yarar var. İslamı değiştirip yerine kendi riyakarlıklarını örtecekleri MİŞNA lı bir şey (ne olduğu bilinmeyen) getirmek istiyorlar kendi yarattıkları tanrıyı bizim (miş) gibi anlatıyorlar.
Dilencilerden uzak durun… esenlik içinde kalın